TCK. MADDE 3
1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.
Gerekçe
Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekişmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiştir.
Geçmişte ve günümüzde, insanın ırk, din, düşünce veya cinsiyeti nedeniyle uğradığı haksız muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraşlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter rejimlerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde unutulamayacak acı izler bırakmıştır. İşte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eşitlik ilkesine yer verilerek, ceza kanununun insancıl niteliğe sahip olduğuna da işaret edilmektedir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.
Emsal Yargıtay Kararları
Silahlı terör örgütüne üye oldukları ve TCK’nın 221/4-2. cümlesinde öngörülen etkin pişmanlık şartlarını taşıdıkları kabul edilen ve haklarında TCK'nın 62. maddesi tatbik edilen sanıkların incelenen dosya kapsamı, deliller ve mahkeme kabulüne göre, soruşturma ve yargılama aşamasında örgütte kaldıkları süre ve konumları itibarıyla, örgütün yapısı, faaliyetleri ve diğer örgüt mensupları ile ilgili verdiği bilgilerin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti, diğer örgüt mensuplarının örgütsel konumları ile ilgili olmak üzere faydalılık derecesi ve yargılama sürecinde etkin pişmanlıkta bulunulan aşamalar gözetildiğinde, uygulanan kanun maddesinin amaç ve gerekçesi ile orantılılık ilkesi çerçevesinde belirlenen ceza üzerinden, hakkında takdiri indirim maddesi de tatbik edilen sanıklar hakkında dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun bir şekilde makul bir oranda indirim yapılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde TCK'nın 221/4-ikinci cümlesi gereğince cezasından 1/2 oranında indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayini hukuka aykırı bulunmuştur. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2024/23132 E. 2025/4907 K.
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfının doğru biçimde belirlendiği anlaşılmakla, sanık müdafiinin yukarıda ilgili bölümde ileri sürdüğü bu kapsamdaki temyiz sebeplerinin reddine, ancak; Sanık hakkında tayin edilen ... cezanın bilinçli taksirle artırılması sırasında, bilinçli taksiri oluşturan yalnızca bir ihlalin (alkol miktarı) bulunduğu gözetilmeksizin, TCK'nın 22/3. maddesinde cezanın üçte birden yarısına kadar arttırılabileceği amir hükmüne rağmen azami oranda artırılmak suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayinin Kabule göre de; sanığa, taksirle öldürme suçundan dolayı TCK’nın 85/2. madde ve fıkrası gereğince belirlenen 5 yıl hapis cezasından, aynı Kanunun 22/3. madde ve fıkrası gereğince ½ oranında artırım yapılarak belirlenen 7 yıl 6 ay hapis cezasından yine aynı Kanunun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılması sonucunda 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmek yerine, TCK’nın 61. maddesine aykırılık oluşturacak şekilde, yılın aylara dönüştürülüp, 5 yıl 15 ay hapis cezası hükmolunarak, eksik ceza tayini, Hukuka aykırı olup, açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz istemleri yerinde görüldüğünden Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı CMK'nın 302/2. maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/3436 E. 2025/530 K.
Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar ... ve ... tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanaatin dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, 5237 sayılı Kanun'un cezanın belirlenmesi başlıklı 61/1. maddesinde belirtilen kriterler ile aynı Kanun'un 3/1. maddesinde ifade edilen cezada orantılılık ilkesi nazara alındığında sanıklar ... ve ... hakkındaki temel cezaların belirlenmesinin isabetli olduğu ve dava dosyası kapsamında usulüne uygun olarak alınan arama-el koyma kararına istinaden delil elde edildiği anlaşılmıştır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2024/3001 E. 2025/204 K.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2023/532 E. 2024/92 K.
D İ R E N M E
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 444-448
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2, 103/3-c, 43/1, 61/7, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı Kanun'un 109/2, 109/3-f, 109/5, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.10.2021 tarihli ve 432-363 sayılı çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden resen istinafa tabi hükümlere yönelik Cumhuriyet savcısı, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık müdafii tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 15.11.2021 tarih ve 1326-1666 sayı ile; "...Sanık hakkında Cebir Tehdit veya Hile Kullanarak öz yeğeni olan mağdureye karşı gerçekleştirmiş olduğu hürriyette yoksun kılma eylemi yönünden TCK 43/1 maddesinin uygulanması talep edilmiş ve bu hükümden hareketle arttırım yoluna gidilmiş ise de; söz konusu eylem yönünden ikinci olayın gerçekleştiği ve mağdurenin diğer yakınları ile birlikte uyuduklarını ifade ettiği evin dam bölgesinde mağdurenin ne şekilde hürriyetinden yoksun kılındığı daha doğru bir deyim ile sanığın hangi eylemi ile mağdurenin özgür iradesi ile hareket edebilme iradesini engellediği ve hürriyetinden yoksun kıldığı olgusunun sabit olmadığı dolayısıyla TCK 43/1 maddesi hükmünün uygulanmaksızın ceza verilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilmiş olması,
Hukuka aykırı olmakla birlikte bu hususların davanın yeniden görülmesi ve duruşma açılmasını gerektirmeksizin CMK’nın 280/1a ve 303/1-h maddeleri uyarınca, düzeltilmesi mümkün olduğundan,
Hükmün 2 numaralı bendinin 4 paragrafının tamamen hükümden çıkartılması yerine 'Yasal şartları oluşmadığından sanık hakkında TCK 43. maddesinin tatbikine kanunen ve takdiren yer olmadığına' ibaresinin eklenmesi," suretiyle istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Hükümlerin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.09.2022 tarih ve 2009-7683 sayı ile; "Mağdurenin aşamalardaki beyanları, tanık anlatımları, olayın intikal şekli ve zamanı, savunma ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, suç tarihi olan 2016 yılı Ağustos ayında on yedi yaşı içerisinde bulunan mağdurenin, amcası olan sanıkla değişik tarihlerde cinsel ilişkiye girerken sanığın zor kullandığına dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp, mevcut haliyle sanığın sübuta eren cinsel ilişkiye girme eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 104/2, 43. maddesinde düzenlenen aralarında evlenme yasağı bulunan kişi tarafından reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun da kanuni unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması karşısında, anılan karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 20.12.2022 tarih ve 444-448 sayı ile; "Sanık ... hakkında öz yeğeni olan ve suç tarihinde 15 yaşından büyük olan mağdure ...'a yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından her iki suç yönünden de hakkında TCK nun 43.maddesinin de uygulanması talebi ile kamu davası açıldığı, olay tarihinden önce mağdur ...'nin ağabeyinin 06.08.2016 tarihinde düğününün olması nedeniyle sanığın da düğün öncesi mağdurun evine geldiği, düğünden 1 hafta kadar önce mağdure ve yakınlarının çeyiz almaya gittikleri, bu evin mağdurenin evine arabayla mağdurenin anlatımına göre 15 dakika mesafede olduğu, gelinin evinden çeyiz alıp döneceklerini, gelinin evine çeyiz almaya geldiklerinde mağdurenin amcası olan sanığın telefonunu çeyizi götürecekleri ağabeyinin evinde unuttuğunu söyleyerek telefonu gidip alalım dediği ancak mağdurun 'zaten çeyizi alıp eve döneceğiz ne gerek var' demesi üzerine sanığın ısrarla telefonu almaya gidelim demesi üzerine sanığın kullandığı araçla söz konusu eve geldikleri, mağdurun içeri girip telefonu aldığı ancak sanığın evin dış kapısını kilitleyerek mağdura zorla ve şiddet kullanarak cinsel ilişkiye girdiği ve mağdurenin beyanına göre kızlığının bozulduğu ve yere kan bulaştığı için anneleri görmesin diye bunu temizlediği, sanığın kendisinin yanından ayrılarak gittiği, mağdurenin evde kaldığı, sanığın evden ayrılmadan önce de mağdurenin, sanığa bu durumu ablasına söyleyeceğini söylemesi üzerine, sanığın kendisine 'baban benim abim oluyor, bana inanırlar, bunu söylersen bende başkasıyla yaptı derim, bana inanırlar' demesi üzerine korktuğu için bu durumu kimseye söyleyemediği;
Düğünden iki gün sonra da evlerinin çok kalabalık olması nedeniyle kendisinin de evin damında yattığını, sanığın buraya gelemeyeceğini düşündüğünü çünkü evin damında yatan misafirler ve ablalarının olduğunu, geceleyin evin damına çıktığını, damda yattığı yerin diğerlerine göre daha uzak olduğunu ve arada merdiven boşluğunun bulunduğunu, gece uyuduktan sonra sanığın kendisini dürterek uyandırdığını, mağdurenin 'ne oluyor bağırırım' demesi üzerine sanığın kendisine, 'bağıramazsın, bağırsan bile bak abimler hepsi burada yatıyor, sesini çıkarsan hiçbir şey yapmazlar, direkt seni damdan aşağı atarız' diyerek korkuttuğu ve burada kendisi ile ikinci kez cinsel ilişkiye girdiğini belirttiği, mağdurenin alınan raporunda da kızlık zarının yırtılmış olduğu ve bakire olmadığının tespit edildiği, dinlenen tanık beyanlarından da bu olaydan sonra mağdurenin psikolojisinin bozulduğu, davranışlarının değiştiğinin belirtildiği, savunma tanığı olarak bildirilen mağdurenin diğer amcasının oğlu olan ...'ın ise o gün kendisinin de damda uyuduğunu, saat 23.30 sıralarında ...'nin yatağından kalkıp amcasının yanına gittiğini gördüğünü, yaz ayı olduğu için üzerlerini örtmek için bir çarşafın olduğunu, ...'nin 20-25 dakika boyunca amcası ...'ın yanında kaldığını, daha sonra çıkarak kendi yatağına gittiğini ve bunu gördüğünü, bunun utancı ile bugüne kadar kimseye bir şey söyleyemediğini belirttiği;
Mağdur, sanık ve tanık ...'ın doğup büyüdükleri yer, örf ve adet nazara alındığında yine mağdurun diğer amcasının oğlu olan tanık ...'un, yine amcasının kızı olan mağdurenin damda yatmakta olan diğer amcası ...'ın yanına yatarak onunla ilişkiye girdiğini görüp müdahale etmemesinin aslında hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve bu tanığın beyanına itibar edilmediği,
Mağdurun mahkememizde ifade verirken mahkememizce yapılan gözleminde 'Mağdurenin yumruğunu sıkarak eli titreyerek zaman zaman göz yaşları masaya damlayarak ifade verdiği gözlendi' mağdurun nasıl bir ruh haliyle samimi ifade verdiğinin tespit edildiği, tüm bu hususlar nazara alındığında sanığa atılı çocuğun nitelikli cinsel istismar suçunu zincirleme olarak gerçekleştirdiği ve yine cebir, tehdit veya hile kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun da zincirleme olarak gerçekleştiği, iddianamede suç tarihinin zuhulen 28.03.2017- 30.03.2017 olarak belirtildiği, mağdurenin abisinin düğününün 06.08.2016 tarihinde olması nedeniyle suç tarihinin 2016 yılı Ağustos ayının başları olduğunun anlaşıldığı ve sanığa atılı her iki suçun da sabit olduğu," şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek sanığın her iki suçtan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili, sanık ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2023 tarihli ve 15571 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.05.2023 tarih ve 2614-3146 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerine katılan mağdurenin rızasının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda sanığın eylemlerinin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu mu yoksa çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu mu oluşturduğu ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de yapılan müzakere esnasında Ceza Genel Kurulu Başkanı ve bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince, eksik araştırmayla hükümler kurulup kurulmadığının da tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Dosyada bulunan nüfus kayıt örneğinden 01.02.2000 doğumlu olduğu anlaşılan katılan mağdurenin suç tarihlerinde on yedi yaşında olduğu, yirmi üç yaşında ve bekâr olan sanığın ise katılan mağdurenin öz amcası olduğu, 2016 yılı Ağustos ayında iki defa gerçekleşen cinsel ilişkiyle ilgili olarak katılan mağdurenin, 28.03.2017 tarihinde hamile olduğunun ailesi tarafından anlaşılması üzerine adli makamlara müracaatta bulunduğu,
Torbalı Devlet Hastanesinin 28.03.2017 tarihli raporuna göre; katılan mağdurenin yaklaşık 33 haftalık gebe olduğu,
Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesinin 06.10.2017 tarihli raporuna göre; sanığın %99,99 ihtimâlle 23.04.2017 tarihinde dünyaya gelen bebeğin biyolojik babası olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan mağdure kollukta; öz amcası olan sanığın, ağabeyi ...'ın 06.08.2016 tarihinde gerçekleşen düğününden yaklaşık bir hafta önce misafir olarak evlerine geldiğini, iki gün sonra hep beraber gelinin çeyizini almaya gittiklerini, araçla on beş dakika mesafede olan bu yere gittiklerinde sanığın cep telefonunu evde unuttuğunu söyleyerek birlikte eve dönmeyi teklif ettiğini, önce kabul etmediği hâlde sanığın ısrar etmesi üzerine eve gittiklerini, eve girdikten hemen sonra sanığın evin dış kapısını kilitlediğini, neden kilitlediğini sorduğunda kendisini geçiştirdiğini, devamında odaya gidip cep telefonunu sanığa getirdiğini ve kapıyı açmasını söylediğini, sanığın ise elini tutup bırakmadığını, bunun üzerine kaçarak odaya girdiğini, arkasından gelen sanığın odanın kapısını kapatarak kendisini yere attığını, üzerine çıkarak birkaç defa yüzüne tokatla vurduğunu ve bağırıp çağırmak suretiyle direnç göstermesine rağmen sanığın kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini, o esnada telefonu çalan sanığın kıyafetlerini giyerek evden ayrıldığını, kendisinin de halının üzerindeki kan lekesini temizlediğini, annesi eve döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi davrandığını, sanığın kendisini bir köşeye çekerek; "Sakın kimseye söyleme. Söylesen de sana inanmazlar. Seni öldürürler. Bana bir şey olmaz!" şeklinde sözler söylediğini, düğünün ikinci gününde misafir sayısının çokluğu nedeniyle evde yatacak yer bulamadığını, saat 01.00 sıralarında sanığın, yanına gelerek; "Sen gel damda benim yerimde uyu, ben kendime yatacak bir yer bulurum." dediğini, bu sözler üzerine diğer akrabaları da bulunduğu hâlde damda sanığın yerine yattığını, ancak aralarında merdiven boşluğu bulunması nedeniyle diğer akrabalarının kendisini göremediklerini, hemen sonrasında sanığın, yanına gelerek eliyle ağzını kapattığını ve "Sesin çıkmasın. Sesin çıkarsa gider babana her şeyi söylerim. Babana başkasıyla ilişkisi var diye söylerim!" dediğini, yanına yatıp üzerine çıktığını, üzerinden atmaya çalıştığı sanığın kıyafetlerini çıkardıktan sonra ellerini başının altına sıkıştırıp bir eliyle de ağzını kapattığını, devamında kendisiyle cinsel ilişkiye girdiğini, bir müddet yanında bekledikten sonra gittiğini, kendisinin de uyuduğunu, sabah kalktığında ise yataktaki kanı görüp temizlediğini, sanığa yaşananları ablasına söyleyeceğini aktardığını, sanığın da; "Söyleme, seni öldürürler. Bana bir şey yapamazlar. Söylersen de başka kişilerle ilişkisi var diye babana söylerim!" diyerek kendisini korkuttuğunu, bu nedenle susmak zorunda kaldığını, düğünden sonra sanığın Torbalı'dan ayrıldığını, bir ay sonra adet görmemesi nedeniyle kuşkulanarak test yaptığında hamile olduğunu anladığını, sanığı telefonla arayarak hamile olduğunu söylediğini, kendisine inanmayan sanığın; "Ne hâlin varsa gör!" diyerek görüşmeyi sonlandırdığını, birkaç sefer daha sanığı telefonla aradığını, cevap vermemesi üzerine sanığı bir daha aramadığını, bu durumu ailesiyle paylaşmaktan korktuğunu ve gebeliğini sakladığını, 27.03.2017 tarihinde tarlada çalıştığı sırada çavuşları olan ...'in durumundan şüphelenerek karnını kontrol ettiğini, kendisine bir şey söylemediğini ancak hamile olabileceğini ablası tanık ...'le paylaştığını, tanık ...'in de önce kendisini hamile olup olmadığı ve bebeğin babasının kim olduğu konusunda sıkıştırdığını, daha sonra da diğer ablası tanık ...'yu telefonla arayarak durumu söylediğini, evde ...isimli teyzesiyle ablalarının kendisini bir odaya çekip sıkıştırdıklarını, gebelik testi yaptırdıklarını, test sonucunda hamile olduğunun hepsi tarafından öğrenildiğini, 28.03.2017 tarihinde ablalarıyla teyzesine sanığın kendisiyle zorla ilişkiye girdiğini ve hamile kaldığını söylediğini, kendisine bağırıp çağırdıklarını, devamında önce annesinin sonrasında da babasının durumu öğrendiklerini, babasının dayılarıyla beraber İstanbul'dan İzmir'e gelmek üzere yola çıktığını, tanık ...'in kendisine; "Karakola git, seni öldürürler!" demesi üzerine evden çıkıp karakola gittiğini, aile üyelerinin kendisini öldürebileceğini, bu nedenle yurda gitmek istediğini, kendisiyle zorla ilişkiye giren sanıktan şikâyetçi olup davaya katılmak istediğini,
Önceki beyanından farklı olarak mahkemede; çeyiz getirmek için gelinin evine gittiklerinde sanığın cep telefonunu unuttuğunu söyleyerek birlikte eve gidip almak konusunda ısrar etmesi üzerine sanık ve ablasının üç yaşındaki oğluyla beraber eve döndüklerini, sanıkla birlikte eve girdiklerinde yeğeninin araçta kaldığını, ikinci olayda ise misafirler nedeniyle evin çok kalabalık olduğunu, sanığın yanına gelemeyeceğini düşünerek evin damında yatmaya karar verdiğini, bir ya da iki saat sonra yanına gelen sanığın uyandırarak kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini, bu eylemin yaklaşık yirmi yirmi beş dakika sürdüğünü, damda uyuyan diğer akrabalarıyla arasında yaklaşık on metre mesafe bulunduğunu, üç ay sonra gebelik testi yaptığında hamile olduğunu anladığını ve bebeği düşürmek için kendini merdivenden attığını, hamile olduğunu öğrenen teyzesi ve ablalarının bebeğin kimden olduğunu öğrenmeye çalıştıklarını; "Sevdiğin biriyse gelsin seni istesin, verelim." dediklerini, böyle bir durumun olmadığını söylediğini, çok ısrar ettikleri için sanığın adını vermek zorunda kaldığını, hatta teyzesinin; "Yalan söylüyorsun." diyerek kendisine tokat attığını, babası henüz İstanbul'dan dönmemişken anneannesinin karakolun önüne gitmesini, babasının sakin davranmaması durumunda karakola girip şikâyetçi olmasını tembihlediğini, karakolun önünde beklediği sırada telefonla arayan ablasının talimatıyla içeri girip şikâyetçi olduğunu,
Katılan ... aşamalarda; katılan mağdurenin öz kızı olduğunu, sanıktan hamile kaldığını 28.03.2017 tarihinde katılan mağdurenin ablasından öğrendiğini, bu konuyu katılan mağdureyle hiç konuşamadığını, düğünden önce oldukça neşeli bir çocuk olan katılan mağdurenin düğünden sonra kendini odaya kapattığını, yemek yememeye başladığını, ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerinin değiştiğini, bu durumu fark eden komşularının ve akrabalarının da nedenini kendisine sorduklarını, katılan mağdurenin geceleri ablasıyla uyuduğunu ve çığlık atıp kalktığını, kendileriyle birlikte oturmadığını ve yemek yemediğini, sonra da kilo almaya başladığını, sanıktan şikâyetçi olup davaya katılmak istediğini,
Katılan ... aşamalarda; katılan mağdurenin öz kızı olduğunu, İstanbul'da çalıştığı sırada 18.03.2017 tarihinde büyük kızının telefonla arayarak katılan mağdurenin evden kaçtığını söylemesi üzerine İzmir'e döndüğünü, eve geldiğinde katılan mağdurenin sanıktan hamile olduğunu öğrendiğini, katılan mağdure evde olmadığı için onunla bu hususta konuşamadığını, daha sonra da karakola giderek şikâyetçi olduğunu öğrendiğini, sanığın Siirt ilinde diğer ağabeyi ...'le beraber yaşadığını, hemen ...'i telefonla arayarak durumu anlattığını, ...'in de sanıkla görüştüğünü ancak böyle bir şeyin olmadığını, sanığa iftira attıklarını telefonda kendisine söylediğini, akrabalarının kendilerine yönelik linç ve hakaret eylemlerinde bulunduklarını, sanıktan şikâyetçi olup davaya katılmak istediğini,
Tanık ... ... aşamalarda; 27.03.2017 tarihinde katılan mağdurenin karnının şiş olduğunu fark ederek hamile olup olmadığı konusunda onu sıkıştırdığını, kabul etmemesi üzerine test yapmaları gerektiğini söyleyince katılan mağdurenin hamile olduğunu, ağustos ayında sanığın kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girdiğini anlatmak zorunda kaldığını, neden sakladığını sorması üzerine de sanığın kendisini tehdit ettiğini, olayı inkâr edeceğini söylediğini belirttiğini, evde yaptıkları hamilelik testi neticesinde katılan mağdurenin hamile olduğunun anlaşıldığını, ertesi sabah annesini hastaneye götürdüğünü, katılan mağdureye de karakola gitmesini söylediğini, düğünden sonra katılan mağdurenin davranışlarının değiştiğini, sürekli yalnız kalmak istediğini, geceleri uyanıp ağladığını,
Tanık ... mahkemede; düğünden sonra kardeşi olan katılan mağdurenin davranışlarının değişmeye başladığını, annesiyle de bu durumu konuştuklarını ve katılan mağdurenin geceleri ağlayarak uyandığını öğrendiğini, tanık ...'in telefonla arayıp söylemesi üzerine olaydan haberdar olduğunu, katılan mağdurenin ısrarla sanığın adını söylemekten kaçındığını, sevdiği biriyse evlendirebileceklerini söylediklerini, ancak katılan mağdurenin daha çok ağlamaya başladığını, akraba olup olmadığının sorulması üzerine çığlık attığını ve sanığın adını söylediğini, babası İstanbul'dan dönmeden önce sanık ve diğer amcaları tarafından tehdit edilmeye başladıklarını, bunun üzerine katılan mağdureyi karakolun önüne gönderdiklerini, katılan mağdurenin orada yaklaşık dört beş saat beklediğini, babası eve döndükten sonra amcalarının iftira attıkları gerekçesiyle kendilerini tehdit etmeleri üzerine katılan mağdureye karakola girmesini söylediğini, katılan mağdurenin korkarak karakola girmek istemediğini, amcalarının kendisini bulmaları durumunda öldürebileceklerini söyleyerek katılan mağdureyi bu konuda ikna ettiğini,
Tanık ... mahkemede; sanığın amcası, katılan mağdurenin ise kuzeni olduğunu, düğün tarihinde kendisinin de İzmir'e gittiğini, amcaları, halaları, ablaları, katılan mağdure, tanık ... ve diğerleriyle beraber damda yattıklarını, saat 23.30-00.00 sıralarında uyumaya çalıştığı esnada katılan mağdurenin yattığı yataktan kalkıp sanığın yanına gittiğini gördüğünü, üzerlerinde çarşaf gibi bir şey olduğunu, yaklaşık yirmi yirmi beş dakika boyunca katılan mağdurenin sanığın yanında kaldığını, sonra kendi yatağına döndüğünü, boş olan kısmı otuz-kırk metrekare büyüklüğünde olan damda yer yatağında yatıldığı için herkesin birbirini net bir şekilde görmesinin mümkün olduğunu, diğerleri uykuda oldukları için olayı kendisinden başka gören kimsenin olmadığını, bu durumun utancı ile gördüklerini kimseye anlatamadığını, aileler arasında sorun yaşanabileceğini düşündüğünü ve araya girmek istemediğini, ancak olaylar daha da kötüye gidince bildiklerini anlatmaya karar verdiğini, ayrıca düğünden sonra sanığın cep telefonuna sürekli mesaj gönderildiğini, rahatsız edildiğini gördüğünü, sanık duşa girdiğinde masanın üzerinde olan telefonunu açarak kontrol ettiğinde katılan mağdurenin farklı numaralardan, Instagram ve Messenger uygulamalarından mesaj gönderdiğini anladığını, bu mesajlarda katılan mağdurenin, arkadaşının hamile olduğunu, çocuğu aldırmak için 1.500 TL paraya ihtiyacı olduğunu yazarak sanıktan para istediğini, sanığın bu olayla alakasını anlamayarak bu durumu başka bir amcasının oğluyla da paylaştığını, sonrasında da Kamil isimli amcasına ilettiğini, olay ilk ortaya çıktığında sanığın kafasına silah dayadıklarını ve sanığın da bu nedenle kaçtığını bildiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... kollukta ve sorguda; 2016 yılı Ağustos ayında düğün nedeniyle İstanbul ilinden Torbalı ilçesine gittiğini, yaklaşık bir hafta boyunca katılan mağdure ve ailesinin evinde kaldığını, bu süreçte evde düğün için gelen diğer misafirlerin de bulunduklarını, katılan mağdurenin iddia ettiği gibi çeyiz alışverişine gitmediklerini, sadece ses sistemlerini almak için katılan mağdure ve katılan mağdurenin üç yaşındaki yeğeniyle eve döndüklerini, o esnada kendisinin araçtan hiç çıkmadığını, katılan mağdurenin eve gidip ses sistemlerini aldıktan sonra araca bindiğini, düğün öncesi ve sonrasında katılan mağdureyle hiç yalnız kalmadıklarını, düğün bittikten sonra da İskenderun'a döndüğünü, katılan mağdurenin neden böyle bir suçlamada bulunduğunu da bilmediğini, aralarında bir husumet bulunmadığını,
Mahkemede; Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesinin 06.10.2017 tarihli raporunun okunarak sorulması üzerine; çocuğu kabul ettiğini, olayın katılan mağdurenin rızasıyla gerçekleştiğini, katılan mağdurenin her iki olayda da; "Benim olacaksın yoksa kendimi öldürürüm. Bu akşam benimle birlikte olmazsan bağırıp çağırır, seni rezil ederim!" şeklinde sözler söyleyerek kendisini mecbur bıraktığını, ilk olayda katılan ...'nın ses sistemini evde unuttuklarını söyleyerek kendisinden eve dönüp almasını istediğini, katılan mağdurenin de ısrar etmesi üzerine birlikte eve gittiklerini, üç yaşındaki çocukla araçta beklediği sırada katılan mağdurenin ses sistemini evde bulamadığını söylemesi üzerine eve girdiğini ve sonrasında katılan mağdurenin zorlamasıyla cinsel ilişki yaşadıklarını, bu olaydan sonra kına yerine birlikte dönerek eğlendiklerini, çeyizi eve getirirken aracın arkasında yan yana oturduklarına dair video kaydının olduğunu, düğünden sonra İzmir'den ayrıldığını, bir iki defa telefonla konuştuklarını, katılan mağdurenin bir arkadaşının hamile olduğunu söyleyerek kendisinden para istediğini, katılan mağdureye hamile olanın kendisi olup olmadığını sorduğunu ancak katılan mağdurenin inkâr ettiğini, maddi durumunun uygun olmadığını söyleyerek katılan mağdureyi geri çevirdiğini, katılan mağdurenin Instagram ve Messenger uygulamaları ile farklı numaralardan mesajlar göndererek ısrarla para istediğini, nihayetinde kabul ettiğini ve kendisi çalıştığı için bir arkadaşına para vererek katılan mağdure adına PTT vasıtasıyla gönderdiğini, yaklaşık yarım saat sonra katılan mağdurenin telefonla arayarak reşit olmadığı için paranın kendisine verilmediğini söylediğini, bunun üzerine arkadaşını tekrar gönderip katılan mağdurenin bildirdiği isim üzerine havale yaptırdığını, katılan mağdureyle hiç iletişim kurmadığını, bir süre sonra da bu olayın ortaya çıktığını ve ailelerin birbirine girdiğini, başlangıçta çocuğun kendisinden olduğunu bilmediği ve aileler arasında daha fazla sorun olmasını istemediği için suçlamayı kabul etmediğini, cinayet dahi işlenebileceğini, o nedenle belirtilen şekilde konuşmak durumunda kaldığını,
Savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A- Eksik araştırmayla hükümler kurulup kurulmadığı
1 . Ön Soruna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gerekse CMK adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
2016 yılı Ağustos ayında sanık tarafından zorla gerçekleştirildiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak 28.03.2017 tarihinde katılan mağdurenin hamile olduğunun ailesi tarafından anlaşılması üzerine adli makamlara intikal eden olayda, katılan mağdurenin ve sanığın aşamalarda suç tarihlerinden önce aralarında bir gönül ilişkisinin varlığına ya da telefonla iletişim kurduklarına dair anlatımda bulunmamaları, olaydan sonra sanık tarafından katılan mağdureye PTT aracılığıyla para gönderilip gönderilmediğinin araştırılmasının sanığın eylemlerini katılan mağdurenin rızasıyla ya da rızası hilafına gerçekleştirdiği konusunu aydınlatmaya elverişli olmaması, katılan mağdurenin ilk olaydan sonra korkarak yaşananları kimseyle paylaşmadığını ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ettiğini açıkça beyan etmesi, olayın ortaya çıkış şekli ve zamanı, tanık anlatımları ve sanık savunması bir bütün olarak değerlendirildiğinde; dava konusu dosyada suç tarihlerinden önce sanık ile katılan mağdurenin kullandıkları telefon numaraları arasındaki arama ve mesajlaşmaları içeren HTS kayıtlarının tespit edilmesinin, sanık tarafından katılan mağdure adına PTT vasıtasıyla bir para transferi yapılıp yapılmadığının ve ilk olaydan sonra sanıkla katılan mağdurenin birlikte çeyizi alarak eve döndüklerine ilişkin bir görüntü kaydının bulunup bulunmadığının araştırılmasının dosyaya bir katkısının olmayacağı anlaşılmakla eksik araştırmayla hükümler kurulmadığının kabulü gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve üç Ceza Genel Kurulu üyesi; sanık hakkında eksik araştırmayla hükümler kurulduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
B- Sanığın eylemlerine katılan mağdurenin rızasının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda sanığın eylemlerinin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu mu yoksa çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu mu oluşturduğu ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı
İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konularına İlişkin Açıklamalar
Çocukların cinsel istismarı suçu, suç tarihlerinde TCK’nın 103. maddesinde;
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;
a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun;
a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,
d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiş iken 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 13. maddesiyle anılan maddenin 1. fıkrasına ikinci cümleden sonra gelmek üzere; "Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.", 2. fıkrasına ise; "Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz." ibareleri eklenmek suretiyle madde son hâlini almıştır.
TCK'nın "Reşit olmayanla cinsel ilişki" başlıklı 104. maddesi, suç tarihinde;
"Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Suçun mağdur ile arasında evlenme yasağı bulunan kişi tarafından işlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, evlat edineceği çocuğun evlat edinme öncesi bakımını üstlenen veya koruyucu aile ilişkisi çerçevesinde koruma, bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi tarafından işlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın ikinci fıkraya göre cezaya hükmolunur." şeklindedir.
Uyuşmazlıkla ilgili TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesi ise;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiş iken 14.07.2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 7331 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 9. maddesiyle anılan maddenin 3. fıkrasının (e) bendine "eşe" ibaresinden sonra gelmek üzere "ya da boşandığı eşe" ibaresi eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 tarihli ve 551-311, 12.11.2013 tarihli ve 511-449 ile 11.03.2008 tarihli ve 253-52 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere; TCK'nın 6/1-a maddesinde, "henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi" olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanun koyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, "onbeş yaşını bitirmiş", "onbeş yaşını tamamlamamış" şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde "onbeş yaşını tamamlamamış" çocuklar ile "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK'nın 103/1-a maddesinde "onbeş yaşını tamamlamamış" olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin (b) bendinde; diğer çocuklar ifadesiyle "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Böylece kanun koyucu bu maddede "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" olan çocuklara karşı rızalarıyla işlenen cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken, "onbeş yaşını tamamlamamış" çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. Aynı Kanun'un 104. maddesinde de; cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemeden hareketle çocuklara karşı işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun da iki kategoride ele alınması gerekmektedir:
Birinci kategoride yer alan "onbeş yaşını tamamlamamış" olan çocukların kendi özgür iradeleri ile serbestçe hareket etme hakkı, niteliği itibarıyla üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabilecekleri bir hak olmadığından, bu haklarının ihlaline yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerle ilgili gösterdikleri rıza, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir.
Buna karşın ikinci kategoride yer alan "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" çocuklara karşı işlenen suçlarda ise mümeyyiz olmaları hâlinde rızaları hukuka uygunluk nedeni olabilecektir.
Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Katılan mağdurenin aşamalarda; öz amcası olan sanığın 2016 yılı Ağustos ayında ağabeyinin düğünü nedeniyle İzmir'de bulunan evlerine gelerek yaklaşık bir hafta kaldığını, bu süreçte iki defa kendisiyle rızasına aykırı olarak cinsel ilişkiye girdiğini, sanığın tehditlerinden çekindiği için olayı kimseye anlatamadığını ancak hamile olduğunun anlaşılması üzerine sanığı ve eylemlerini ailesiyle paylaştığını iddia ettiği, kollukta ve sorguda kendisine iftira atıldığını ileri süren sanığın ise mahkemede cinsel ilişkilerin katılan mağdurenin de rızasıyla gerçekleştiğini, suçlamayı kabul etmediğini savunduğu olayda;
2016 yılı Ağustos ayında gerçekleşen cinsel ilişkilerle ilgili olarak 28.03.2017 tarihinde katılan mağdurenin hamile olduğunun ailesi tarafından öğrenilmesi üzerine adli makamlara intikalin sağlanması, test yapılıncaya kadar hamile olduğunu inkâr eden katılan mağdurenin sanığın kimliğini ısrarla açıklamadığının, nihayetinde baskılara dayanamayıp gebeliğin sanığın eylemleri neticesinde gerçekleştiğini anlatmak zorunda kaldığının tanık beyanlarıyla sabit olması, katılan mağdurenin rızasıyla gerçekleşen cinsel ilişkiler neticesinde öz amcası olan sanıktan gebe kaldığını ailesi ve yakın çevresinin göstereceği olası tepkilerden çekinerek sakladığı şeklindeki kabulün de hayatın olağan akışına uygun düşmesi, ikinci cinsel ilişkinin düğün nedeniyle eve misafir olarak gelen çok sayıda yakın akrabanın da uyumakta olduğu damda gerçekleşmesi ve katılan mağdurenin anlatımlarına göre yaklaşık yirmi-yirmi beş dakika boyunca devam etmesi, bu hususun genel hatlarıyla tanık ...'un ifadesiyle doğrulanması, aşamalarda katılan mağdureyle rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini belirten sanığın savunmasının aksine bir delil bulunmaması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığın katılan mağdureyle zora dayalı olarak cinsel ilişki gerçekleştirdiği iddiasının şüphede kalması, bu şüphenin de yasal olarak sanık lehine değerlendirilmesinin gerekmesi nedenleriyle sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde aralarında evlenme yasağı bulunan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğunun ve katılan mağdurenin hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin rızası olduğundan sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, sanık hakkında aralarında evlenme yasağı bulunan reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan temel ceza belirlenirken, TCK'nın 61/1. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanun'un 3. maddesinde yer alan orantılılık ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek alt hadden uzaklaşılması mümkün görülmüştür.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Ceza Genel Kurulu Üyesi; katılan mağdurenin sanığın eylemlerine rızasının bulunmadığı görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin direnme gerekçesinin katılan mağdurenin sanığın eylemlerine rızasının bulunması nedeniyle İSABETLİ OLMADIĞINA,
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.12.2022 tarihli ve 444-448 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanığın katılan mağdureye yönelik eylemlerinin zincirleme şekilde aralarında evlenme yasağı bulunan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğunun ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla gerçekleşmediğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
Sanığın tutukluluk hâlinin DEVAMINA,
Dosyanın, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede ön sorun bakımından oy çokluğuyla, asıl uyuşmazlık konusu bakımından ise yeterli çoğunluk sağlanamaması üzerine 21.02.2024 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Sanığın öğrencilik yılları ve meslek yaşamı boyunca örgütün sohbet toplantılarını organize eden, sohbet veren ve himmet toplayan bir konumda bulunduğu, 2010 yılından sonra kurulan ve içinde örgüt mensuplarının bulunduğu HSYK'da Genel Sekreterlik görevine getirildiği, Yargıtay üyeliğine seçildikten sonra ise örgüt mensuplarının haberleşmesi amacıyla kullanılan Bylock programını kullandığı ve bu programa ilişkin elde edilen bulgulara göre Yargıtay içinde oluşturulan istişare heyetinde örgütün tayin ettiği sivil imama doğrudan bağlı az sayıda kişiden bir tanesi olduğu anlaşılmış ise de sanığın söz konusu yapıda tek başına karar alan bir kişi konumunda olduğuna dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, yukarıda açıklandığı üzere bulunduğu görevlerin de örgüt yöneticisi sayılmasına yeterli olamayacağı cihetle, sanığın sübuta eren faaliyetleri ve örgütteki konumu itibarıyla silahlı terör örgütü üyesi olduğu kabul edilmelidir. 2-) Sanık hakkında temel ceza tayin belirlenirken Anayasa'nın 138/1. maddesi hükmü ve TCK'nın 61. mad. cezanın belirlenmesine ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütler ile aynı Kanun'un 3/1. mad. orantılılık ilkesi gözetilip TCK'nın 314/2. maddesinde atılı suç için öngörülen cezanın 5 ilâ 10 yıl arasında hapis cezasını gerektirmesi dikkate alındığında ''üst sınıra yakın'' ceza tayini gerekirken yazılı şekilde sanığın eylemleriyle ve istişare heyetinde yer aldığı anlaşılan diğer sanıklara hükmolunan cezalarla orantılı olmayacak şekilde ''7 yıl 6 ay'' temel ceza tayininin usul ve yasaya aykırı olduğu kabul edilmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2023/268 E. 2024/48 K.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ 2023/1564 E. 2024/1168 K.
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2013/329E., 2015/869 K.
SUÇLAR : Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
TEMYİZ EDENLER : Sanıklar Müdafii
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Bozma
Sanıklar hakkında kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla temyiz edilebilir oldukları, temyiz edenin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, temyiz istemlerinin süresinde olduğu, temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Sanıklar müdafii tarafından süresinde duruşma talebinde bulunulmuş ise de; dosya kapsamı dikkate alınarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (5271 sayılı Kanun) 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği takdiren duruşma talebinin reddine karar verilerek duruşmasız olarak yapılan temyiz incelemesinde;
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı 03.12.2013 tarihli iddianamesi ile sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 29.12.2015 tarihli kararı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar....ve ...'ın ayrı ayrı 10 yıl, sanık ...'in 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanıklar müdafiinin temyiz istemi, mağdurun rızasının bulunduğuna, suçun manevi unsurunun oluşmadığına, mağdura karşı cebir tehdit uygulanmadığına, sanıklar hakkında alt sınırdan uzaklaşılmak sureti ile teşdid uygulanmasının hatalı olduğuna yöneliktir.
III. OLAY VE OLGULAR
Dava konusu olay, sanıkların mağduru zorla arabaya bindirip götürmeleri ve mağdurun yanlarına gelen jandarma ekiplerinden yardım istemesi ile olayın son bulduğu iddiasına ilişkindir.
Mağdurun alınan doktor raporunda, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığının belirtildiği tespit edilmiştir.
IV. GEREKÇE
Sanık ... ile mağdur arasında gönül ilişkisinin olduğu, suç tarihinde tarafların ayrı oldukları, sanık ...'in diğer sanıklarla eylem ve hareket birliği içerisinde mağduru zorla arabaya bindirerek kaçırdığı olayda, mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği göz önüne alındığında, sanıklar hakkında yetersiz gerekçe ile alt sınırdan fazla uzaklaşılarak ve orantılılık ilkesine aykırı olacak şekilde temel cezanın belirlenmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
İddianamede talep edilmediği halde ek savunma hakkı tanınmadan sanık ... hakkında, daha fazla ceza tayinini gerektiren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin uygulanması sureti ile 5271 sayılı Kanun'un 226 ncı maddesine aykırı davranılması hukuka aykırı bulunmuştur.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 29.12.2015 tarih ve 2013/329 Esas sayılı kararına yönelik sanıklar müdafinin temyiz istekleri yerinde görüldüğünden hükümlerin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 321 inci maddesi gereğince Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2024 tarihinde karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2022/171 E. 2023/396 K.
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 10. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1311-1118
TEMYİZ EDENLER : Sanık ve müdafii
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188/3-4-(a), 43, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl 9 ay hapis ve 37.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.10.2019 tarihli ve 41-706 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda, 15.01.2020 tarih ve 117-84 sayı ile Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinin sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak, sanığın TCK'nın 188/3-4-(a), 43, 52/2-4, 53, 54, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 22 yıl 6 ay hapis ve 45.000,00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksuluğuna, müsadereye, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba hükmedilmiştir. Bu kararın da sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 18.05.2021 tarih ve 3185-5693 sayı ile; "Suçun işleniş biçimi, uyuşturucu maddenin miktarı ve suçun önem ve değerine göre, sanık hakkında temel cezanın alt sınır aşılarak tayin edilmesini gerektirir bir neden bulunmadığı halde; TCK'nın 3 ve 61. maddelerindeki ilke ve ölçütlerle orantılı olmayacak şekilde temel hapis ve adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak 12 yıl hapis ve 1200 TL adli para cezası olarak belirlenmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. DİRENME GEREKÇESİ
Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 05.07.2021 tarih, 1311-1118 sayı ve oy çokluğu ile;
"Sanık ... ve Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin esastan red kararı ile hakkında verilen hüküm kesinleşen Hakan Yığcı hakkında usulüne uygun olarak Sulh Ceza Hakimliği'nden CMK'nın 135. maddesi uyarınca iletişimlerinin tespiti ve kayda alınması kararı alındığı, bu karar doğrultusunda dosyada bulunan tape kayıtlarının tespit edildiği, bu tape kayıtları ve 05.10.2018 ile 02.11.2018 tarihinde yapılan fiziki takipler sonucunda;
10.2018 tarihinde sanık ...'ın tanık ... ile Yavuz Selim Mah. Çırak Sok. üzerinde buluştukları ve birbirlerine bir şey alıp verdiklerinin tespit edildiği, akabinde kesintisiz takip yapılarak tanık ...'nin durdurulduğu, üzerinde dosyada bulunan Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden alınan uzmanlık raporuna göre MDMA etken maddesi içerdiği ve 2313 Sayılı Kanuna göre uyuşturucu kanun hükümlerine tabi olduğu anlaşılan 24 tane ecstasy hapın ele geçirildiği, tanık ...'nin olayın hemen akabinde sıcağı sıcağına alınan beyanlarında üzerinde ele geçen 24 tane ecstasy hapları sanık ...'dan aldığını beyan ettiği, tanık ...'nin mahkeme huzurunda alınan beyanında ise soruşturma aşamasındaki bu beyanından döndüğü ancak beyanını sanık ...'ın üzerine atılı suçtan kurtarmak amacı ile değiştirdiği anlaşıldığından bu beyanına itibar edilmediği, böylece 05.10.2018 tarihinde sanık ...'ın, tanık ...'ye uyuşturucu madde satma eyleminin sabit olduğu,
Fiziki takip tutanağında sanık ...'ın tanık ...'ye uyuşturucu madde sattığı sabit olan yerin TCK'nın 188/4-b maddesinde belirtilen şartları taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi hususunda dosyada bulunan basit krokilerin Yargıtay içtihatlarına göre yeterli olmadığı Dairemizce anlaşıldığından mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonucu dosyaya sunulan bilirkişi raporu doğrultusunda bu yerin TCK'nın 188/4-b maddesinde belirtilen şartları taşıdığının tespit edildiği,
11.2018 tarihinde sanık ... Odabaşın tanık ... ile buluşarak Hakan Yığcı'nın ikamet ettiği Yeni Mahalle Kızılcık Sokak No:7/2'de ki ikamete geldikleri, ikametin önünde bekledikleri, bir süre sonra Hakan Yığcı'nın ikametinin önüne gelmesi ile birlikte ikamet içerisine girdikleri, bir süre sonra tanık ...'in ikametten çıktığı, kesintisiz takip yapılarak tanık ...'in durdurulduğu, üzerinde dosyada bulunan Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden alınan uzmanlık raporuna göre sentetik Kannobinoit etken maddesini içerdiği ve 2313 Sayılı Kanuna göre uyuşturucu kanun hükümlerine tabi olduğu anlaşılan bonzai ele geçirildiği, tanık ...'in aşamalardaki tüm beyanlarında; uyuşturucu almak için sanık ... ile buluşup Hakan Yığcı'nın evine gittiğini, 50,00 TL karşılığında Hakan Yığcı'dan uyuşturucu madde aldığını beyan ettiği, böylece 02.11.2018 tarihinde Hakan Yığcı ve sanık ...'ın fikir ve eylem birliği içinde, tanık ...'e uyuşturucu madde satma eylemlerinin sabit olduğu,
Sonuç olarak sanık ...'ın üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediği sabit olduğundan TCK'nın 188/3, 188/4-a, ve 43. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, TCK'nın 188/4-b maddesinde düzenlenen ağırlaştırıcı nedenin ise temel ceza belirlenirken gözönünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşma nedeni sayılmasına, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanık ... hakkında TCK'nın 58. maddesi uygulanmamış ise de aleyhe istinaf talebi olduğundan ve mütalaatda sanık ... hakkında TCK'nın 58. maddesinin uygulanması talep edildiğinden sanık ... hakkında TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına," şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.09.2021 tarihli ve 105094 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 21.02.2022 tarih ve 16204-1799 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir suç işleme kararının icrası kapsamında 05.10.2018 tarihinde TCK'nın 188/3-4-b, 02.11.2018 tarihinde ise aynı Kanun'un 188/3-4-a maddesini ihlal eden ve bu bağlamda zincirleme şekilde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleyen sanık hakkında, TCK'nın 188/3. maddesinde on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adli para cezası öngörülen uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hüküm kurulurken, farklı tarihlerde gerçekleştirilip TCK'nın 188. maddesinin 4. fıkrasında yer alan (a) ve (b) bentlerini ihlal eden eylemleri nedeniyle temel cezaların alt sınırdan uzaklaşarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
09.2019 tarihinde saat 14.33’te Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Amirliğini arayan ve açık kimlik bilgilerini vermek istemeyen bir şahsın; "Meydan bölgesindeki Mersin Tantuni adlı iş yerinde çalışan ve motosiklet kullanan ... adlı şahıs esrar ve uyuşturucu hap satıyor. Uyuşturucu maddeleri genellikle üzerinde ve motosikletinde saklıyor. 0 5** *** ** *1 numaralı telefonu kullanıyor." şeklinde ihbarda bulunduğu, görevlilerce ihbardaki hususlara ilişkin olarak yapılan araştırmalar ve istihbarat çalışmaları neticesinde; Ortahisar ilçesinde ikamet eden ... ve Hakan Yığcı isimli şahısların birlikte esrar ve uyarıcı tablet sattıkları, söz konusu maddeleri batı illerinden temin ettikleri, Berat’ın 0 *** *5* *1 *1, Hakan’ın ise 0 **6 **1 *3 0* numaralı GSM hattını kullandığı bilgilerinin elde edildiği, yapılan ihbar ve edinilen bilgiler sonucunda sanık ... ile inceleme dışı sanık Hakan’ın uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediklerine dair şüphenin doğması üzerine suçun maddi delillerinin ele geçirilebilmesi, bu bağlamda sanık ve inceleme dışı sanığın uyuşturucu maddeleri nereden temin ettiklerinin ve irtibat hâlinde oldukları kişi ya da kişilerin tespiti amacıyla Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığınca 2018/15039 sayılı soruşturmanın başlatıldığı, yürütülen soruşturma kapsamında sanık ile inceleme dışı sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin oluştuğu ve başka suretle delil elde edilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilerek, sanık ve inceleme dışı sanık ile kullandıkları GSM hatları hakkında 03.10.2018 ve 15.10.2018 tarihlerinde CMK'nın 135. maddesi gereğince iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararlarının alındığı,
Teknik takip altında bulundurulan sanık ...’ın yaptığı telefon görüşmelerinden, adı geçen ile tanık ... arasında 05.10.2018 tarihinde saat 18.00 sıralarında uyuşturucu madde alışverişi gerçekleştirileceğinin değerlendirilmesi üzerine, görevlilerce aynı gün saat 17.50 sıralarında Meydan Parkı ve çevresinde tertibat alındığı, saat 18.58 sıralarında park yakınlarında görülen sanığın görevlilerce takip edilmeye başlandığı, bir süre sonra sanığın Yavuz Sultan Selim Bulvarı, Çırakoğlu Sokak üzerinde bulunan bir binaya girdiği, görevlilerce eşkâl bilgileri öğrenilen ve fotoğrafları temin edilen tanık Mustafa’nın ise yanındaki bir şahısla birlikte saat 21.16 sıralarında Yavuz Sultan Selim Bulvarı üzerindeki bir parkta oturduğunun görüldüğü, kısa bir süre sonra tanık ile söz konusu şahsın parktan ayrılıp biraz ilerideki marketin önüne geldikleri, tanığın marketin önünde bekleyen şahsın yanından ayrılıp Çırakoğlu Sokak yönüne doğru yürüdüğü ve saat 21.23 sıralarında sokak üzerinde sanık ile buluştuğu, birbirlerine bir şeyler veren taraflardan tanığın, sanıktan aldığı maddeyi montunun sol dış cebine koyduktan sonra sanığın yanından ayrılıp marketin önünde beklemekte olan şahsın yanına geldiği, ardından tanık ile söz konusu şahsın birlikte Yeni Mahalle Dolmuş Durakları istikametine doğru yürümeye başladıkları, görevlilerce sanık ile tanık arasında uyuşturucu madde alışverişinin gerçekleştirileceğinin değerlendirilmesi üzerine, tanığın ve yanındaki şahsın saat 21.28 sıralarında dolmuş duraklarının yakınında durduruldukları, yapılan kimlik kontrolü neticesinde tanığın yanındaki şahsın ... olduğunun tespit edildiği, üzerlerinde suç unsuru bulunup bulunmadığı sorulduğunda tanık Mustafa’nın, montunun sol dış cebinden çıkardığı toplam yirmi dört adet suç konusu tableti görevlilere teslim ettiği, görevlilerce tabletlerin muhafaza altına alınmasından sonra tanıkların üst yoklamalarının yapıldığı ancak herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı,
Devam eden teknik takip kapsamında sanık ile inceleme dışı sanığın 02.11.2018 tarihinde gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinden, tanık ...’in kullanmak amacıyla uyuşturucu madde satın almak için sanık ile irtibata geçtiğinin, tanık ile buluşan sanığın, inceleme dışı sanığı arayıp konu hakkında bilgi verdiğinin, tanık ile sanığın birlikte inceleme dışı sanığın ikametine gideceklerinin değerlendirilmesi üzerine, görevlilerce aynı gün saat 12.10 sıralarında, inceleme dışı sanığın ikamet ettiği Ortahisar ilçesi, Yenimahalle Mahallesi, Kızılcık Sokak, No: 2 sayılı adreste bulunan apartmanın çevresinde tertibat alındığı, saat 13.32 sıralarında tanık ile sanığın, tanığın kullandığı 61 *** **1 plaka sayılı, kırmızı renkli motosikletle söz konusu yere geldikleri, araçtan inen sanık ile tanığın apartmanın önünde beklemeye başladıkları, saat 13.35 sıralarında inceleme dışı sanığın, tanık ile sanığın yanına geldiği ve tarafların hep birlikte apartmana girdikleri, saat 13.50 sıralarında binadan çıkan tanığın motosiklete binip söz konusu yerden uzaklaştığı, uyuşturucu madde temin ettiği değerlendirilen tanığın görevlilerce takip edilmeye başlandığı ve saat 13.55 sıralarında Fatih Mahallesi, Çiğdem Sokak üzerinde durdurulduğu, üzerinde suç unsuru bulunup bulunmadığı sorulan tanığın, çorabının içinden çıkardığı sarı renkli kâğıda sarılı hâldeki suç konusu uyuşturucu maddeyi görevlilere teslim ettiği,
Gerçekleştirilen fiziki takipler ve buna bağlı olarak yapılan ara yakalamalar neticesinde, uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin yeterli delil elde edildiğinin değerlendirilmesi üzerine, teknik ve fiziki takip çalışmalarının sonlandırılıp sanık ve inceleme dışı sanığın yakalanması amacıyla operasyon kararı alındığı, bu kapsamda Trabzon 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12.11.2018 tarihli ve 3061 sayılı adli arama kararına istinaden 13.11.2018 tarihinde, saat 06.50 sıralarında sanığın ikamet ettiği Ortahisar ilçesi, Kemerkaya Mahallesi, Kalaycıoğlu Sokak, No: 1 sayılı adrese gelindiği, görevlilerce sanığın huzurunda yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, söz konusu arama kararına istinaden aynı gün saat 07.00 sıralarında, inceleme dışı sanığın ikamet ettiği Ortahisar ilçesi, Yenimahalle Mahalle, Kızılcık Sokak, No: 2 sayılı adreste yapılan aramada; yirmi yedi adet tabletin, bir adet hassas terazinin ve on sekiz adet ağzı kilitli naylon poşetin ele geçirildiği,
Samsun Kriminal Polis Laboratuvarının 12.11.2018 ve 26.11.2018 tarihli raporlarına göre;
05.10.2018 tarihinde tanık ...’den ele geçirilen yirmi dört adet tabletin toplam 2,106 gram MDMA etken maddesini içerdiği,
02.11.2018 tarihinde tanık ...’ten ele geçirilen net 1,3 gram, yeşil renkli toz maddenin, sentetik uyuşturucu madde grubunda yer alan ADB-FUBINACA etken maddesini içerdiği,
10.2018 tarihli fiziki takip tutanağında imzası bulunan kolluk görevlileri tarafından hazırlanan "OLAY YERİ BASİT KROKİSİ" başlıklı tutanağa göre; 05.10.2018 tarihinde tanık ...’nin sanıktan suç konusu tabletleri satın aldığı yer ile Esentepe Mahallesi, Taksim Caddesi üzerinde bulunan Özel Kuzey Okulları Meslek Teknik Anadolu Lisesi arasındaki yaya yürüyüş yolu mesafesinin 182 metre olduğu,
Mahallinde yapılan keşif üzerine düzenlenen 02.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda; 05.10.2018 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun işlendiği yer olarak değerlendirilen Çırakoğlu Sokağın 156,906 metre uzağında, Özel Neşe Erberk Anaokulunun bulunduğunun belirtildiği,
Yerel mahkemece hüküm fıkrasında; "...Suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı...", gerekçe bölümünde de; "...TCK'nın 188/4-b maddesinde düzenlenen ağırlaştırıcı nedenin ise temel ceza belirlenirken gözönünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşma nedeni sayılmasına," biçimindeki açıklamaların temel cezaların belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler TCK'nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
"(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler." şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur." biçimindeki hüküm ile de işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
TCK'da suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir. Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, s.530.).
Diğer taraftan, TCK'nın "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti" başlıklı 188. maddesinin 3 ve 4. fıkraları suç tarihi itibarıyla;
"Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
(4) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,
b) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,
hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de vurgulandığı gibi üçüncü fıkrada, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevki, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, 188. maddenin bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Fıkradaki suçun oluşması için bu seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması yeterlidir.
Dördüncü fıkranın (a) bendine göre, uyuşturucu maddenin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması; (b) bendine göre de suçun okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi hâlinde, üçüncü fıkraya göre tayin edilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. Üçüncü fıkrada tanımlanan suç bakımından dördüncü fıkranın (a) bendi uyuşturucu maddenin niteliğini, (b) bendi ise uyuşturucu madde satışının yapıldığı yerin özelliğini esas alan nitelikli unsurdur. Aynı fıkranın farklı bentlerinde düzenlenen her iki nitelikli hâl için de oransal olarak aynı artırım miktarı öngörülmüştür.
B. Somut Olayda Hukukî Nitelendirme
Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, 05.10.2018 tarihinde bir eğitim kurumuna iki yüz metreden yakın mesafe içindeki sokak üzerinde toplam yirmi dört adet suç konusu tabletleri satıp TCK’nın 188/3-4-(b), 02.11.2018 tarihinde ise sentetik kannabinoid grubunda yer alan ve net 1,3 gram gelen bir paket hâlindeki suç konusu uyuşturucu maddeyi satıp aynı Kanun’nun 188/3-4-(a) maddesini ihlal ederek zincirleme şeklinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleyen sanık hakkında, ilk derece mahkemesince 10 yıl hapis ve 1000 gün adli para cezası olarak alt sınırdan tayin edilen temel cezanın yerinde olmadığını değerlendiren Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince, duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda; suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı ile TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde düzenlenen ve suçun işlendiği yerin özelliğini esas alan nitelikli hâl gerekçe gösterilmek suretiyle temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 12 yıl hapis ve 1200 gün adli para cezası olarak belirlendiği, Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasında sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olduğu konusunda bir uyuşmazlık ve bu kabulde herhangi bir isabetsizlik bulunmayan dosya kapsamında;
TCK’nın 61. maddesinde temel cezanın belirlenmesi sırasında ne şekilde hareket edileceği açıklanmasına rağmen cezanın artırılması veya indirilmesini gerektiren aynı fıkra kapsamında yer alan birden fazla nitelikli hâlin bir arada gerçekleştiği (nitelikli hâllerin bir olayda birleştiği/tek bir eylem ile birden fazla nitelikli hâlin ihlal edildiği) durumlarda temel cezanın nasıl belirleneceği hususu kanunda ayrıca gösterilmemiştir. Bu durumda, aynı fıkra kapsamında yer alan artırım sebepleri bakımından (bentlerin her biri yönünden) ayrı ayrı artırım yapılması söz konusu olmayacak yalnızca bir kez artırım yapılabilecektir. Başka bir anlatımla nitelikli hâle ilişkin her bir neden, artırım açısından ayrı ayrı dikkate alınamayacaktır. Nasıl ki; seçimlik hareketli suçlarda, suçun kanuni tanımında yer verilen seçimlik hareketlerin tamamının veya bir kısmının gerçekleştirilerek işlenmesi durumunda sadece tek bir ceza verilmesi gerekmekteyse nitelikli hâllerin de bir olayda birleştiği durumda tek bir cezaya hükmolunacaktır.
Ancak bir fiil ile birden fazla nitelikli hâlin ihlal edildiği durumda tayin edilecek temel ceza ile tek bir nitelikli hâlin söz konusu olduğu olaya ilişkin belirlenecek temel cezanın aynı olması da ceza adaleti ve eşitlik ilkesi bakımından yerinde olmayacaktır. Bu nedenle bir fiil ile birden fazla nitelikli hâlin (artırım nedeninin) ihlal edildiği durumda, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle belirlenmesi, TCK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasındaki orantılılık ilkesi ve aynı Kanun’un 61. maddesindeki ölçütler ile hak ve nesafet kurallarının da bir gereğidir.
Somut olayda ise; bir eylem ile birden fazla nitelikli hâlin birleştiği bir durum değil, bir suç işleme kararı çerçevesinde, birbirinden bağımsız, her biri ayrı suç teşkil eden, biri 05.10.2018, diğeri ise 02.11.2018 tarihinde işlenmiş iki eylem bulunmaktadır. 05.10.2018 tarihli fiil ile uyuşturucu madde satışının yapıldığı yerin özelliğini temel alan TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendindeki, 02.11.2018 tarihli eylem ile de ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddenin niteliğini esas alan aynı fıkranın (a) bendindeki nitelikli hâl ihlal edilmiştir. TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinin 05.10.2018, aynı fıkranın (a) bendinin ise 02.11.2018 tarihinde ihlal edilmiş olması, temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşılmasına gerekçe oluşturamaz. Zira bu durum, şartlarının bulunması hâlinde, bir suç işleme icrası kapsamında aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesini düzenleyen TCK’nın 43. maddesindeki zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir husustur. Nasıl ki; TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinin iki farklı tarihte ayrı ayrı ihlal edildiği durum, temel cezanın belirlenmesi açısından bir teşdit nedeni olarak kabul edilemiyorsa, birisi aynı fıkranın (a) diğeri (b) bendi kapsamında kalan, iki farklı tarihteki ayrı ayrı ihlal durumunda da temel cezanın tayini bakımından bir teşdit nedeni söz konusu olmayacaktır. Aksinin kabulü mükerrer değerlendirme yasağına aykırılık teşkil edecektir.
Öte yandan, gerek 05.10.2018 ve 02.11.2018 tarihli eylemlerin işleniş biçimleri ile söz konusu suçların işlenmesinde kullanılan araç ya da araçlar yönünden gerekse anılan tarihlerde ele geçirilen suç konusu toplam yirmi dört adet tablet ile bir paket hâlindeki net 1,3 gram uyuşturucu maddenin miktarı açısından dosya kapsamı itibarıyla bir ağırlığın ya da tehlikenin bulunmadığını ifade etmek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır. Bu hâliyle temel cezanın alt sınırından uzaklaşılmasına gerekçe gösterilen suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı bakımından benzer olaylardan bir farklılık arz etmeyen, somut olay özelinde alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektiren bir neden bulunmayan ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasını gerektiren 05.10.2018 ve 02.11.2018 tarihli eylemler yönünden temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin direnme kararına konu hükmünün, dosya kapsamına ve kanuna uygun olmayan gerekçeler ile temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,
Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 05.07.2021 tarih ve 1311-1118 sayılı direnme kararına konu hükmünün, temel cezanın alt sınırından uzaklaşılmasına gerekçe gösterilen suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı bakımından benzer olaylardan bir farklılık arz etmeyen, somut olay özelinde alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektiren bir neden bulunmayan ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gereken 05.10.2018 ve 02.11.2018 tarihli eylemler bakımından, temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Dosyanın, Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.