ONLİNE ÖDEME YAPMAK İÇİN TIKLAYIN

TCK Madde 25 Meşru Müdafaa (Savunma) ve Zorunluluk Hali Nedir?

TCK Madde 25 Meşru Müdafaa (Savunma) ve Zorunluluk Hali Nedir? 

TCK Madde 25

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Gerekçe

 

Madde 28. Madde (1) numaralı fıkrasında meşru savunmayı (2) numaralı fıkrasında ise zorunluluk (ızdırar, mecburiyet) halini düzenlemektedir.

Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır:

1. Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.

Esasen, kanunlarımızda mala karşı saldırılarda da meşru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiş olması kurumun bu şekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.

Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.

2. İkinci olarak meşru savunmanın "haksız saldırı" koşulu bakımından, "gerçekleşen haksız saldırı" ile "gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı" veya "tekrarı muhakkak haksız saldırı" aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.

3. Üçüncü olarak savunmanın "saldırı ile orantılı biçimde" olması meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir.

Maddenin (2) numaralı fıkrasında zorunluluk hali düzenlenmiştir: Bu halin bir hukuka uygunluk nedeni oluşturması, meşru savunmadan farklı olarak, kişinin kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik bir tehlikenin varolmasından dolayıdır. Bu hukuka uygunluk nedeninden yararlanılabilmesi için, tehlikeye bilerek neden olunmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.

Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında "orantılılık ilkesi" kabul edilmiştir.

Mücbir neden (zorlayıcı neden) ile zorunluluk hali arasındaki farka da bu vesile ile değinmek uygun olacaktır: Mücbir neden, faili, iradesine aykırı bir şekilde hareket etmeye zorlayan, karşı koyamadığı, failin başka suretle hareket etmesine olanak vermeyen bir kuvvettir ve fail bunu bilmektedir. Zorunluluk halinde bulunan kimse kendisine veya başkasına ait haktan özveride bulunarak zarara bizzat katlanabilir ve bir suç işlemeyebilir. Oysa mücbir neden halinde fail için kanuna uymasını engelleyen mutlak bir olanaksızlık vardır.

Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir.

Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır:

Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.

Esasen, kanunlarımızda mala karşı saldırılarda da meşru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiş olması kurumun bu şekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.

Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.

İkinci olarak meşru savunmanın "haksız saldırı" koşulu bakımından, "gerçekleşen haksız saldırı" ile "gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı" veya "tekrarı muhakkak haksız saldırı" aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.

Savunmanın "saldırı ile orantılı biçimde" olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hali düzenlenmiştir: Zorunluluk halinde, kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk halinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk halinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.

Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında "orantılılık ilkesi" kabul edilmiştir.

Meşru Müdafaa (Savunma) ve Zorunluluk Hali Yargıtay Kararları

“…oluş ve dosya içeriğine göre, olay günü katılan, evinin bahçesinde geceleyin saat 24.00 sıralarında arkadaşlarıyla birlikte alkol alıp yüksek sesle müzik dinledikleri sırada komşusu olan ablası tanık R.A:’nın müzik sesinden rahatsız olduğu ve katılanı müzik sesini kısması konusunda uyarması üzerine aralarında çıkan tartışmayı, evinde bulunan ve katılanın eniştesi olan sanığın duyarak yanlarına gelip katılana elindeki süpürgenin sopasıyla vurup basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralaması şeklinde gerçekleşen olayda, katılanın alkollü olması dışında, sanık ve eşine yönelmiş ve yönelmesi muhtemel haksız bir saldırısı bulunmadığı ve bu nedenle 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesinde belirtilen gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenmiş fiil koşulunun bulunmadığı gözetilmeden, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 25. ve 27. maddelerinde düzenlenen yasal savunma kapsamında kabul edilerek yasal olmayan gerekçe ile ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi…” Yar. 2. CD., 27001/27494, 08.06.2009

Sanığın, kız kardeşinin başka biriyle evlenmesini istememesi nedeniyle yolunu keserek, “kardeşin Canan’ı bana vermediniz, kendime alamasam da organlarını satarım, geneleve satarım, başkasına yar etmem, senin kanını içerim” şeklinde tehdit içeren sözler sarf eden mağdura, “ben de senin kanını içerim” diyerek karşılık vermesi şeklinde gerçekleşen olaya ilişkin, sanığın öfke ve kin duygusunu tatmine yönelik olarak haksız tahrik altında hareket ederek tehdit suçu işlediğini kabul eden ilk derece mahkemesinin kararı, olayda meşru savunma koşulları altında söz konusu suçun işlendiği gerekçesiyle temyiz edilmiştir. Ancak Daire, olayda sanığın kız kardeşine yönelik tehlike doğuran muhakkak bir saldırı bulunmadığı ve burada meşru savunmanın kabulünün, insanlar arasında sözlü olarak yapılan tüm saldırılarda ihkak-ı hak yoluna başvurulmasının ve dolayısıyla kamu düzeninin bozulmasının önünü açacağını kabul etmiştir (Yar. 4. C.D., E. 2016/13735, K. 2016/12928, T. 29.09.2016).

“…sanığın, üst katta oturan ve gürültü yapması nedeniyle tartıştığı katılanı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralamasına ilişkin olayda, katılanın saldırması ve çamaşır makinesi çalıştırarak rahatsız etmesi nedeniyle eylem, 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesi kapsamında savunma sınırları içerisinde değerlendirilerek beraat kararı verilmiş ise de; katılanın, üzerine yürüyüp kolundan tutması nedeniyle ona vurduğunu belirten sanık yönünden gerek bu davranışın, gerekse çamaşır makinesi çalıştırılmasının ancak tahrik nedeni kabul edilebileceği gözetilmeden, olayda meşru savunma koşulları oluştuğu gözetilmeden, olayda meşru savunma koşulları gerçekleşmediği halde sanığın mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde hüküm kurulması…” Yar. 2. C.D., 10345/15852, 15.10.2008

“…Ceza Genel Kurulu'nun uyum gösteren içtihatlarına göre, saldırının varlığını geniş manada anlamak ve başlayacağı artık muhakkak olan bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da, henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Saldırının bilfiil başlaması beklenecek olursa, birçok halde savunma etkisini kaybetmiş olur. Bu nedenle 1931 tarihli İtalyan Ceza Yasası ‘saldırının değil, ondan doğan tehlikelerin halen var olmasından’ söz etmiştir. Henüz başlamamış bir saldırı da tehlike teşkil edebilir…” Yar. 1991/2556, K. 1991/2846, T. 26.11.1991

“…henüz kendisine saldırı gerçekleşmemiş olan sanığın, elinde bıçak olan mağduru eline geçirdiği nacak ile yaralaması suretiyle meydana gelen olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleşmediği gözetilerek tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle mahkûmiyet hükmünün tesisi gerekirken hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi…” Yar. 2. C.D., 6067/25165, 16.11.2005

 “Tüm dosya içeriğinden Ayşe'nin maruz kaldığı cinsel saldırı eylemi nedeniyle bağırdığını duyan çevre sakinlerinin Hakan'ı yakalaması üzerine, Ayşe'nin, sona ermiş ve hal ve koşullara göre tekrarı mümkün olmayan haksız saldırının meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında, Hakan'a el ve ayağıyla vurarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde onu yaraladığının anlaşılması karşısında, sanık Ayşe'nin haksız tahrik altında katılan Hakan'a karşı işlediği eylem nedeniyle TCK.nın 86/2, 29. maddelerine göre cezalandırılması gerekirken koşulları oluşmadığı halde eyleminin meşru müdafaa niteliğinde olduğunun kabulüyle yazılı şekilde karar verilmesi…” Yar. 14. C.D., E. 2013/1828, K. 2013/2951 (Legal Bank İçtihat Programı). Aynı yönde “Uyuşmazlık; sanığın kasten öldürme suçunu meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması kapsamında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Sanığın sahibi bulunduğu kampta, babasının sponsor olduğu festivale katılan maktulün, kamptan ayrılırken aracının park edildiği yer sebebiyle işyeri çalışanları ile tartışma yaşadığı, hatta güvenlik görevlisini tehdit edip, darp ettiği, maktulün arkadaşı katılanın araya girmesi sonrasında olay sona erip, maktulün kamptan ayrıldığı göz önüne alındığında bu olay sebebiyle sanık hakkında meşru savunma şartlarının oluştuğundan söz edilemeyecektir. Zira haksız olduğu düşünülen saldırı sona erdiğinden, savunmanın saldırı ile eş zamanlı olması şartı gerçekleşmemiştir. Kamptan ayrıldıktan kısa süre sonra, babasına ait tıra ve tırın şoförüne saldırıldığı bilgisi üzerine tekrar kampa gelen maktulün, kendisine ve arkadaşına zarar vereceklerini düşünerek, kendisini ve arkadaşını korumak ve sanıkla yanındaki kalabalık grubu uzak tutmak amacıyla üzerinde taşıdığı ruhsatlı silahını çıkarıp yere doğru ateş ettiği, bu durumun sanığın işyerinde çalışan ve önceki olayda maktul tartışma yaşayan tanık tarafından doğrulandığı anlaşılmakla maktulü, savunmayı gerektirecek bir saldırı olmaksızın kasten öldüren sanık hakkında meşru savunma şartları oluşmadığı gibi, meşru savunma kapsamında değerlendirilebilecek bir savunmanın varlığından söz edilemeyeceğinden, T.C.K.nun 27/2. maddesi kapsamında meşru savunmada sınırın aşılması hali de söz konusu edilemez. Kendisine ve yanında bulunanlara yönelmiş bir saldırı olmaksızın eylemini gerçekleştiren sanığın, işyeri çalışanları ile tartışan ve tehdit edip, darp eden maktule karşı önceki olay sebebiyle duyduğu öfke ve kızgınlıkla haksız tahrik altında eylemi gerçekleştirdiğinin kabulü gerekmektedir.” YCGK, E. 2013/1-295, K. 2013/295, T. 11.6.2013 (Kazancı İçtihat Programı).

“Maktul ve kardeşleri Abdullah arasında fındık toplama ve paylaşımı konusunda ihtilaf olup, olay günü bu nedenle aralarında çıkan tartışmada, maktulün silahını çekerek önce sanık Nurettin’e iki el ateş ettiği, sanık Nurettin’in kaçması üzerine isabet etmediği, daha sonra ikişer el, sanık Nevzat ve Abdullah’a ateş ederek onları yaraladığı, tabancasındaki merminin bitmesi üzerine, silahı ateş almayınca, sanık Nurettin’in olay yerine döndüğünü sırada, maktulün geri geri giderek tel çitlerden geçmeye çalışırken tellere takılarak düştüğü, tekrar ayağa kalkıp, köy yoluna yöneldiği ve olay yerinden uzaklaşmaya çalıştığı, sanık Nurettin’in maktulü yakaladığı sanıklar Nurettin ve Abdullah’ın sopa ile darp etmeleri sonucu kafatasındaki ve kaburgasındaki kırklar nedeniyle maktulün öldüğü olayda; maktulden gelen saldırının sona ermesi ve maktulün olay yerinden ayrılmaya çalışması esnasında sanıklarca darp edilmesi karşısında sanıkların eylemlerinin tahrik altında adam öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması…” Yar. 1.C.D., 9415/2581, 02.04.2008

“…Oluşa, savunmaya ve dosya içeriğine göre; sanık ile maktulün kardeş oldukları, maktulün uzun süredir kardeşlerine ve onlarla birlikte kalan annesine karşı hakaretamiz davranışlarda bulunup olaydan bir gün önce sanığı ve diğer kardeşi A.’yı darp ettiği, olay günü ise elinde bıçakla sanığın kapısına gelip hakaret ve tehditlerde bulunduğu, sanığın kapıyı açmadığı, maktulün gün içinde eylemini birkaç kez yinelediği, sanığın saat 18 sıralarında kapıyı açması üzerine maktulün elinde bıçakla sanığa küfür ettiği, bunun üzerine sanığın yaklaşık 5-6 metre mesafeden karın bölgesinden vurduğu, yaralanan maktulün aynı avludaki kendi evine kaçıp yatağına oturduğu, sanığın da peşinden içeri gidip iki el daha ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; maktulden gelen saldırının sona ermesi ve maktulün kendi evine girmesine rağmen sanık tarafından silahla öldürülmesi karşısında, sanığın eyleminin tahrik altında öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin meşru savunmadan yazılı şekilde hüküm kurulması.” Yar. 1. C.D., 16.03.2010, 916/1535

“Oluşa ve dosya kapsamına göre, maktulün 2004 yılı Kasım ayında sanığın zorla ırzına geçerek hamile kalmasına ve bu nedenle kürtaj yapmasına neden olduğu,daha sonraki tarihlerde de maktulün zorla sanığın ırzına iki kez geçtiği, olay gününden bir gün önce maktulün eşi ve çocuğunu sanığın anne babası ile birlikte kaldıkları eve ziyarete geldikleri, olay günü sabah saatlerinde sanığın anne babası ile maktulün eşi ve çocuğunun dışarı çıkmalarından sonra evde yalnız kalan sanığın maktule telefon açarak görüştüğü, daha sonra aralarında karşılıklı telefon görüşmeleri olduğu ve bir süre sonra da maktulün eve geldiği, yanında omzunda asılı vaziyette av tüfeği bulunduğu, sanık ile ahırın önünde karşılaştıklarında maktulün sanığı ahıra çekmek istediği, sanığın karşı koyduğu, aralarındaki itişme sırasında maktulün omzundaki tüfeğin yere düştüğü, tüfeği yerden alan sanığın maktule doğrultarak “üzerime gelme beni rahatsız etme” diye söylediği buna rağmen maktulün üzerine gelmeye devam etmesi üzerine av tüfeğiyle bir el ateş ederek vurup öldürdüğü olayda, sanığın eyleminin tahrik altında öldürme suçu oluşturduğu, olayda başlangıçta meşru savunma koşulları olmasına rağmen maktule ait tüfeğini ele geçiren ve bu şekilde saldırıyı defetme imkânı bulunan sanığın maruz kaldığı önceki olayların ve olay anında maktulden kaynaklanan haksız davranışların etkisiyle ağır tahrik altında atılı suçu işlediği ve bu nedenle tahrik altında adam öldürme suçundan hüküm kurulması gerekirken…” Yar. 1.C.D., E. 2007/2454, K. 2008/3995, T. 13.05.2008

Kararda, sanığın tüfeği ele geçirmesinin ardından saldırıyı defetme imkanı olduğu belirtilmiş ancak tüfek vasıtasıyla saldırıyı defeden sanığın fiili her nasılsa meşru savunma kabul edilmemiştir. Ateş edilmeden önce maktulün uyarılmasına rağmen saldırısına devam etmek istemesi ve sanığın yalnızca tek bir atış yapması saldırıyı defetmek istediğini göstermektedir. Bu nedenle olayda, tüfeğin ele geçirilmesiyle saldırının sona ermediğini ancak sanığın kendini savunma imkanı elde ettiğini ve meşru savunma koşulları altında hareket ettiğini kabul etmek gerekir. Esasında Yargıtay pek çok kararında saldırıya uğrayanın eline bir silah geçmesinin ardından saldırının sonlandığını kabul etmektedir: “Eşi maktulle olan şiddetli geçimsizlikleri nedeniyle bir süredir annesinin evinde yaşayan sanığın, eşi maktulle konuşmak için olay günü eve çağırdığı, müşterek evlerine dönme konusunda aralarında çıkan tartışmada maktulün sanığı 3 gün iş güçten kalacak şekilde yaraladığı, sanığın mutfağa kaçtığı, kapıyı zorlayıp içeri giren maktulün bıçakla sanığın üzerine yürüdüğü, sanığın annesi Songül’den yardım istediği, Songül’ün araya girdiği, bundan yararlanan sanığın maktulün elinden bıçağı alarak vurup öldürdüğü olayda, sanığın bıçağı almakla sanığın saldırısını sona erdirdiği, bu nedenle yasal savunma altında bulunduğunun kabul edilemeyeceği…” Yar. 1.C.D., 1648 – 3729, 15.05.2007 ; “…bıçağın alınmasıyla saldırının kesildiği…” Yar. 1. C.D., 436/537, 19.02.2007

“Av tüfeğinin sesi üzerine kahvehanenin dışına çıkan sanık, babasının vurulduğunu görmüş, aradaki husumet nedeniyle saldırı yön değiştirebileceğinden babasını vuran maktule ateş ederek öldürmüştür. Suçun yasal savunma koşulları altında işlendiğinin kabulü gerekir.” YCGK, 1-263/306, 24.10.1995

“…maktul ...’ün, olay sırasında aşırı alkollü olmasının da etkisiyle önce sanık ve arkadaşına küfür ettiği, sonrasında gelişen olayda da ele geçirilemeyen bıçağı çıkartarak onlara "boğazınızı keserim" şeklinde tehditlerde bulunup küfürlerine devam ettiği, bıçağı vurmak için sanık ve arkadaşına hamle yaptığı, bunun sonucunda sanığın maktule saldırdığı anlaşılmakla, tahrik nedeniyle sanığa verilen cezadan indirim yapılırken hak ve nesafet kurallarına uygun olacak şekilde makul oranda indirim yapılması gerekirken…” Yar. 1. C.D., E. 2016/187, 2017/463, T. 20.02.2017

“…sanığın kız kardeşi Caziye ile evli olan maktul Mehmet’in içki ve kumara müptela olması nedeniyle, mali sıkıntıya düştüğü, bu yüzden aile reisliğinin gerektirdiği sorumlulukları yerine getiremediği gibi, eşine kötü davranmaya başladığı, kocasının kötü alışkanlıklarına ve olumsuz davranışlarına dayanamayan Caziye’nin babasının evine gitmek ve boşanma davası açmak zorunda kaldığı, buna kızan maktulün zaman zaman kayınpederi Mehmet’in evine telefon ederek eşini ve yakınlarını ölümle tehdit ettiği, bu tehditlerden korkan sanığın babasının 10.12.1987 tarihli dilekçeyle C. Savcılığına başvurduğu, olay günü olaydan yarım saat önce eve telefon eden maktulün “benim hayattan beklediğim hiçbir şey yok, evinizi bombalayacağım, silahım da var sizi öldürüp yurtdışına kaçacağım” şeklinde tehditte bulunduğu, sanık ile babasının otomobille ilçe merkezine geldiğini görüp yolları üstünde karşılarına çıkıp eline beline attığı; önceki olaylar nedeniyle bu hareketten paniğe kapılan sanığın daha atik davranarak otomobilden inip, hamili bulunduğu tabancayla müteaddit el ateş ederek onu yaraladığı, ikisi göbekten birisi de dirsekten olmak üzere üç kurşun yarası alan maktulün hastaneye götürülürken yolda silahını polise verdiği, olay yerinde 8 adet boş kovan bulunduğu… maktulün öldüğü… anlaşılmaktadır. Maktulün eşinin evi terk etmesi nedeniyle aralarında husumet bulunan sanığa telefon edip silahlı olduğunu ve kendisini mutlak suretle öldüreceğini söylediği kısa bir süre sonra önlerine çıkıp aniden karşılaştıklarında ölenin elini beline attığı ve silahlı olduğu anlaşılmasına göre, sanık yasal savunma koşulları içerisindedir. Fakat bir iki el hayati olmayan nahiyeye veya çevresine ateş etmekle yetinmesi gerekirken, arabadan ininceye kadar kendisine ateş etmeyen maktule 8 el ateş etmesi savunmada zaruret sınırını aştığını gösterdiğinden hakkında TCK 49. maddesi delaletiyle 50. maddeyle uygulama yapılması gerekir.” YCGK, 26.03.1990-1/36 87

“Şehirden 2.5 km uzakta meskun olmayan bir yerde, yaşlı annesi ve küçük çocuğu ile oturmakta bulunan sanığın evinin kapısına, gündüzleyin bir mektup bırakan ölen, geceleyin 24.00 sıralarında evin önüne gelerek, kapı ve penceresine taş atmak suretiyle, sanığın dışarı çıkmasını sağlayarak onunla sevişmek istediğini belirtmiş bu hususta ısrarlı olduğunu vurgulamıştır. Bunun üzerine av tüfeğiyle dışarı çıkan sanık, ölenin üzerine doğru yürümeye başlayınca ölen geri çekilerek bir ağacı kendisine siper etmek isterken, sanık ateş edip onu öldürmüştür. Bu oluşta, ölenden gelen bir saldırı bulunmamaktadır. Ölen, konuta girme teşebbüsünde bulunmadığı gibi, sanığın ırzına yönelik fiili bir saldırısı da söz konusu değildir. Kaldı ki, üzerinde herhangi bir saldırı veya savunma silahı bulunmayan ölen, sanığın tüfekle dışarı çıkması üzerine geri geri çekilerek kaçmaya çalışmıştır. O halde başlayacağı muhakkak olan bir saldırı olasılığı da görülmemektedir. Bu itibarla, evli ve mazbut bir yaşam süren sanık, ölenin kendisiyle sevişmek önerisi karşısında, namus anlayışından kaynaklanan elem ve gazabın doğurduğu psikolojik etki altında kalarak ağır tahrikle yüklenen suçu işlediğinden…” Karşı oy gerekçesinde ise, “…ölenden kaynaklanan davranışların meskun olmayan bir yerde yaşlı annesi ve küçük çocuğuyla kalmakta bulunan ölenin ırzına vaki geçekleşmek üzere olan bir saldırı niteliğinde bulunduğunu, zira ölenin hiç tanımadığı, tepkisinin ne biçimde olacağını bilmediği bir genç kadın olan sanığın evine gece yarısı gelerek, ısrarlı bir şekilde sevişmek istediğini ve sevişmeden gitmeyeceğini açıklaması, saldırıya geçmek üzere olduğunu açıkça göstermektedir. Gündüzden başlayıp gittikçe yoğunlaşan ve gece yarısı icraya konulmak üzere kapıya dayanan ölenin davranışı, sevişme teklifi değil ırza geçmeye yönelen yoğun irade tezahürü korkutucu ve filhal gerçekleştirilmek üzere olan taarruzdur. O halde olayda yasal savunma koşulları oluşmuştur…” YCGK, 01.06.1992-154/178

“…maktul, evine gelerek kapıyı çalıp uyandırdığı sanığa "kapıyı açmasını, kendisiyle cinsel ilişkide bulunmak istediğini" söylemiş, sanığın "çabuk git, yoksa seni öldürürüm" demesine rağmen maktul kapıyı zorlayınca, sanık kapının arkasına taş koymuş, ışıkları yaktırmıştır. Bu defa maktul sanığın ırzına yönelik saldırısını sonuç alıncaya kadar devam ettirme niyetini açıkca ortaya koyan davranışlarda bulunmaya başlamış, önce dış kapının ampulünü sokmuş, zorlamasına rağmen kapıyı açamayınca pencere önüne gelip, "beni içeri al, yoksa seninle sabaha kadar uğraşırım" deyince sanık, evde bulunan tek kırma av tüfeğini almış, camdan tüfeği göstererek maktule "gitmezsen seni öldürürüm" dediği sırada maktulün elini uzatıp kendisine doğru hamle yaptığını görünce, bir el ateş ederek, maktulü öldürmüştür… sanığın meşru müdafaa şartları içinde hareket ettiği ve savunmada aşırılığa kaçmasının da söz konusu olmadığının kabulünde zorunluluk bulunduğu halde…” Yar. 1. C.D., E. 1991/2556, K. 1991/2846, T. 26.11.1991​​​​​​​

“Maktulün, uzun yıllar boyunca sanığı telefonla rahatsız ettiği, birlikte olmayı önerdiği, sanığın eşinin, maktulden şüphelendiği, evini köyün 1 km dışına taşıdığı, olay günü maktulün, sanığın eşi ve kayınbabasının evde olmayacağını bildiği cuma namazı saatini seçerek sanığın evine geldiği, ısrarla cinsel birliktelik teklif ettiği, sanığın uyarısına rağmen eve girmek istediği kapının anahtarını bulamayan sanığın kapıyı kilitleyemediği, eline aldığı tüfekle maktulü uyarmaya devam ettiği, maktulün eve gireceği sırada tüfekle bir el ateş ederek öldürdüğü olay mahallinin ıssız bir yer olması, köy muhtarı olan maktulün nüfuzunu kullanarak sanığı elde etme çabası, uzun yıllar boyunca sanığı rahatsız etmesi, sanığın eşi ve kayınbabasının evde olmadığı bir zaman dilimini bilerek seçmesi karşısında; sanığın, ırzına yönelen gerçekleşmesi kaçınılmaz olan eylemi defetme lüzumuyla hareket etmesi, yasal savunma kabul edildiğinden tebliğnamenin yasal savunmada sınırın aşıldığına ilişkin bozma isteyen düşüncesi benimsenmemiştir...” Yar. 1.C.D., 01.06.2007, 2123/4388​​​​​​​

“Maktulün av tüfeğinin dolu olarak horozu kurulu şekilde bulunduğunun bildirilmesi karşısında ‘saldırının halen varlığını’ geniş manada anlayarak, bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan saldırıyı da henüz bitmemiş olarak kabul etmek gerektiğinden…” Yar. 1.C.D., 19.11.2007, 5826/8530 

“Maktulün, bahçede çalışmakta olan sanığın oğluna küfrederek ateş ettikten sonra şarjöründe yedi mermi bulunan tabancası elinde olduğu halde saklanan E.’ye doğru yürümesi nedeniyle, atışına devam etmesi kuvvetle muhtemel bulunduğundan saldırının sona ermediğinin kabulünün gerekeceği cihetle, olayda, yasal savunmanın koşulları gerçekleşmiştir. Bu itibarla, direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.” YCGK, 1 59/83, T. 08.04.1991

“..Sanık tarafından yapılmış hiçbir haksız hareket olmadığı halde, gece yarısı sarhoş olarak eve gelen maktul, sanığa karşı müessir fiilde bulunmuş, zorla livata yapmıştır. Çırılçıplak dışarı atılan sanığın pencereden içeri girmesi üzerine fiilini tekrarlamak istemiştir. Sanık, nefsine vaki saldırı üzerine maktulün yüzüne kızgın yağ dökmüş ve peşinden odaya giderek boğazını sıkmıştır. Ortada hiçbir neden yokken saldıran maktulün, yandıktan sonra yeniden ve daha kuvvetli saldırması muhtemeldir. Tekrarından korkulan saldırı söz konusudur… sanığın ‘yandım’ diyerek başka bir odaya giden maktulün, gelerek kendisini öldüreceği korkusuyla hemen peşinden odaya gitmiş ve onu öldürmüştür. Bu nedenle, olayda yasal savunma sınırları aşılmamış ve fiil yasal savunma koşulları içinde gerçekleşmiştir.” YCGK, 18.02.1991, 1-4/39

“Dosya içeriğine göre; sanık Banu'nun maktulün öz kızı olduğu, sanığın, D. Mehmet ile 24.08.2004 tarihinde evlendiği; maktulün, 23.09.2004 tarihinde damadına karşı yaralama, sövme ve tehdit suçlarını, 09.11.2005 tarihinde yaralama ve tehdit suçlarını, 14.11.2005'te kendi evini kasıtlı olarak yakma suçunu işlediği iddiası ile Afşin Asliye Ceza Mahkemesi'nde kamu davaları açıldığı, davaların suç tarihinde derdest olduğu; maktulün, kızı olan sanığa evliliği süresince ‘10 tane çocuğun da olsa seni bu kişiden ayırıp yanıma alacağım, isteyen olursa da vermeyeceğim’ şeklinde sözler söylediği, tüm bu olaylardan sonra sanığın, Afşin Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 25.01.2006 tarih, 2006/19 Esas, 2006/16 Karar sayılı olup, aynı gün kesinleşen kararı ile eşinden boşandığı ve baba evine döndüğü; maktulün, olay tarihinden önceki 6 ay boyunca, evlilik geçirmiş ve 22 yaşında olan sanık kızını diğer aile bireyleri içinde dahi kucağına almak, kalçasına ve göğsüne dokunmak sureti ile taciz ettiği, aynı odada kalan 14 yaşındaki diğer kızı Bahar'ın uyuduğundan emin olduğunda odaya girip Banu'nun kalçalarına ve göğsüne dokunarak taciz ettiği, tabancayı sanığın kafasına dayamak sureti ile tehdit ederek, onunla birden çok kez ve rızası dışında cinsel ilişkide bulunduğu; yaşanan bu ilişkiler sonucu sanığın hamile kaldığı; kadın doğum uzmanı Dr. Sermin'in özel muayenehanesinde 16.04.2008 tarihinde kürtaj yaptırdığı; maktulün, 27.06.2008 günü eve geç geldiklerini bahane ederek sanığı, eşini ve diğer kızı Bahar'ı evden kovduğu, sanığın, annesi ve küçük kız kardeşi ile beraber işletmekte oldukları bazlama dükkanında geceledikleri; maktulün, ertesi gün işyerine giderek diğerlerini eve gelmemeleri konusunda tehdit ederek, Banu'yu kolundan tutup eve götürdüğü ve evde silah zoru ile tekrar cinsel ilişkiye girdiği; sanığın, o gün evde kalıp ertesi gün işe gittiği, olaydan bir gün önce 29.06.2008 tarihinde saat 20.00 sıralarında annesi Cezvenur ve kardeşi ile beraber eve girdikleri, maktulün, eve gelmelerine ses çıkarmadığı, televizyon izlemekte olan maktulün, eşinin uyumasından sonra arada mutfağa girip çıkmak sureti ile kızlarının odasını gözetleyerek küçük Bahar'ın uyumasını kolladığı, Bahar'ın ve sanığın uyumasından sonra saat 24.00 sıralarında kızı Banu'nun yanına gidip eli ile kalçasına ve göğüslerine dokunmak sureti ile tacizde bulunduğu ve uyanan sanığa "salona gel" dediği, sanığın "Ben senin kanındanım canındanım" demesi üzerine "seni istiyorum, kaçışın yok, sen benim olacaksın, tersten bir kere birlikte olalım" diyerek eli ile gerçekleştirdiği tacizlerini devam ettirdiği, sanığın bağıracağını ve annesini çağıracağını söylemesi üzerine "Tamam ben sabrederim, bugün olmazsa yarın seni mutlaka elde edeceğim ve seninle birlikte olacağım" diyerek odadan çıktığı; maktulün, her zaman yaptığı gibi, gece tekrar taciz ve tecavüz için gelebileceği ve ertesi gün annesini ve kız kardeşini evden uzaklaştırdıktan sonra kendisine silah tehdidi ile tecavüz edeceği endişesiyle korkuya kapılan sanığın, maktule ait silahı yerinden alıp yastığının altına koyduğu, sabah saat 07.30 sıralarında annesinin mutfakta olması nedeni ile babasının yalnız olarak uyumakta olduğu odaya girip, çaresizlikten kaynaklanan korku ve panikle ona ikisi enseye ve bir adedi sırt bölgesine olmak üzere 3 el ateş etmek suretiyle öldürdüğü olayda; açıklanan olaylar zinciri içinde ırzına yönelik ısrarlı saldırılardan maktulün vazgeçmeyeceği ve o an için son verilen saldırıların tekrarının muhakkak olduğu inancına kapılarak, meşru savunma koşulları içinde, ancak mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile sınırı aşarak maktulü öldüren sanık hakkında TCK'nın 27/2 ve CMK'nın 223/2-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek TCK'nın 82/1-d, 29, 62 maddeleri ile hüküm kurulması…” Yar. 1. C.D., E. 2011/1267, K. 2011/4491, T. 13.7.2011

“Sanığın, olay günü katılanın köpeğinin havlaması nedeniyle kızının korkup apartmana giremediğini görmesi ve aşağı indiğinde köpeğin kendisine saldırdığını, bu nedenle, kemerini koruma amaçlı çıkarması ile bu köpekleri öldüreceğini söylemesi biçimindeki eyleminde, sanık hakkında TCK' nın 25/1. maddesindeki saldırı ile orantılı olarak katılanın, köpeğine sahip olmasını sağlamaya yönelik meşru müdafaa hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…” Yar. 4. C.D., E. 2013/4003, K. 2014/36848, T. 23.12.2014

“…katılan sanık ...'in olay günü yanında mağdurlar ...ve ...olduğu halde kız kardeşinin sözlüsü olan diğer katılan sanık ...'nın işyerine gelerek kız kardeşiyle yaşadığı tartışmalarla ilgili konuşmaya başlamasının ardından çıkan münakaşada ...'ya hakaret edip iteklemesi üzerine ...'nın da telefonla çağırdığı polis memurları gelene kadar gitmelerine engel olmak amacıyla işyerinin kapısını kilitlemesinden sonra Sibel'in de işyerinden ayrılmak için kilitlenen kapı camına tekme atarak kırdığı anlaşıldığıdan, ...'nın olay yerine polisler gelene kadar ...'in gitmesine engel olmak amacıyla kapıyı kilitlemesi eyleminde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği, gözetilerek atılı suçtan beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi…sanık ...'nın, polisin gelmesine kadar Sibel'in işyerinden gitmesine engel olmak amacıyla kapıyı kilitlemesi üzerine Sibel'in dışarı çıkmak için kilitli kapının camına tekme atarak kırdığı anlaşıldığından, mevcut haliyle olayda meşru müdafaa koşullarının oluşmadığı nazara alınarak Sibel'in mala zarar verme suçundan mahkûmiyeti yerinde yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi…” (14. C.D., T. 10.01.2017, E. 2016/6594, K. 2017/45).

“Akıl hastası olduğu ATK 4. İhtisas Kurulunun raporuyla sabit olan müşteki Cemil’in bıçakla hakkındaki hüküm temyiz edilmeyen Süleyman ve sanığa bilinçsizce saldırıp onları yaraladıktan sonra saldırısını sürdürmesi karşısında, sanığın sopa ile müştekinin koluna vurarak elindeki bıçağı düşürdüğü, bu sırada Cemil’in kolunda 3. derece kırık oluştuğu anlaşılmış olup sanık hakkında meşru savunma koşullarının gerçekleşmediği gözetilmeden, sanığın cezalandırılması yerine yazılı biçimde beraatına karar verilmesi…” Yar. 3. C.D., 28.03.2012, 3876/12380

“…önce mağdurun silah çekip ateş ettiği, sanığın da bunun üzerine mukabil ateşte bulunup konunun TCK 49. maddesi kapsamında kaldığı kabul edildiğine göre…” Yar. 1. C.D., 15.05.2006, 1631/1947

…maktul Nurettin ile arkadaşları Hasan, Mehmet ve Enver’in mağdure Elmas’ı evlenmek maksadı ile zorla kaçırdıkları sırada, mağdurenin feryadına yetişen kardeşi sanık Remzi’nin mağdureyi mütecavizlerin elinden kurtarmak için elindeki kazığı sanıklardan Nurettin’in başına vurmak suretiyle öldürdüğü kabul edilmiş ve o anda mağdurenin ırzına geçmek hususunda herhangi bir icrai harekette bulunulmamış ve 49. maddenin 2. fıkrası ırza geçme fiiline maruz kalan şahsın filhal bu taarruzdan kurtulması kastı ile işlenen suçlara ait olduğu, kaçırmak suçu ırza geçmekten müstakil bir suç bulunmasına göre, olayda bu fıkra hükmünün uygulanması mümkün değildir…” Yar. 1.C.D., 1416/2170, 11.07.1961  Ancak Mahkeme’nin karşı yönde kararları da vardır: “Sanığın olay gecesi tarladan evine döndüğü sırada kaçırılmak suretiyle namusu tehlikeye maruz bırakılan ablasını, maktulün bu haksız taarruzundan kurtarmak maksadıyla tabanca ile ateş ederek öldürdüğünü… eylemin, TCK.nun 49. maddesinin 2. bendinde yazılı koşullar içinde işlendiği anlaşıldığından…” 83/262, 06.05.1974

“Sanıklardan İsmail’in kesintiye uğramayan saldırılardan eşini ve kendisini kurtarmak amacıyla yaptığı birçok atıştan sadece birer tanesini saldırgan Davut ve Fadime’ye isabet ettirmesi ve diğerlerini boşa atması öldürme kastı olmadığını gösterir. Sanığın tümüyle yasal savunma koşulları içinde bulunduğu düşünülmeden hakkında TCK’nun 49/2 maddesi yerine 51/2 maddesinin uygulanması yasaya aykırıdır.” 1. C.D. E. 1982/898, K. 1982/1963, 11.05.1982

“Katılan S.P. ile kavga eden annesinin bağırmasını duyması üzerine dövülmesini engellemek için katılanın konutuna girerek katılanları itekleyip annesini de alarak konutu terk etmekten ibaret eylemde, gündüzleyin konut dokunulmazlığını bozmak suçu yönünden başkasına ait bir hakka yönelmiş haksız bir saldırı karşısında da yasal savunma ya da zorunluluk halinde olunabileceği düzenlemesini içeren 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesindeki koşulların olayda oluşup oluşmadığı… hususu tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması…” Yar. 2. C.D., 33392/37558, 08.10.2009

“Gerekçede; olay günü sanık M.’un yanında sanıklar H.M., S. ve M. da olduğu halde, araçla Ceyhan’dan Kadirli ilçesine seyir halinde bulundukları sırada, daha önceden gidecekleri yer ve istikamet öğrenilerek Ceyhan ilçesi Mercimek çıkışı köprü mevkiinde kendilerine pusu kurulduğu, köprü üzerinde elinde tabancayla beklemekte olan ve kim olduğu tespit edilemeyen şahsın, araca doğru ateş etmeye başladığı, sanık M.’un aracı durdurmayıp sürmeye devam ettiği, bu sırada arkadan olay yerine başka araçların da geldiği ve köprü çıkışında açılan ateşler sonucunda sanık M.’un araç direksiyon hakimiyetini kaybettiği, aracın şarampole yuvarlandığı, olay yerine dört ayrı araç ile gelen şahısların üzerlerine uzun ve kısa namlulu silahlarla ateş etmeye başladıkları, sanık M.’un yanında bulunan sanıklar H.M.,S. ve M.’ın silahla karşılık verdikleri, bu atışlar sonucu karşı tarafta yer alan maktulün isabet alarak yaralandığı kabul edildiği, bu kabule göre sanıklar M., H.M.,M. ve S.’ın meşru savunma altında insan öldürme suçunu işledikleri tarif edildiği halde tahrik altında insan öldürme suçundan hüküm kurularak gerekçe ile uygulama arasında çelişki yaratılması…” Yar. 1.C.D., 7844/6304, 22.10.2009

“Dosyada mevcut tüm delillere göre yargılama konusu olayda taraflar arasında yer bulma meselesinden çıkan kavga esnasında ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiği hususunda taraflar arasında farklı beyanlar bulunduğu gözetilerek, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nin 29. maddesi gereği haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…” 3. C. D., E. 2016/7025, K. 2017/458, T. 23.01.2017 ve “…sanıklardan ... ile maktul arasında sebebi tam olarak tespit edilemeyen önceye dayalı bir anlaşmazlık bulunduğu, taraflar arasında olay günü yaşanan ve karşılıklı silahların kullanıldığı çatışmada, maktulün isabet alarak öldüğü, sanıkların da içinde bulundukları aracın maktulün silahından çıkan kurşunların isabeti sonucu maddi zararın meydana geldiği olayda; sanıklar ile maktul arasında yaşanan olayda; ilk kimin silah çekerek ateş ettiği, ilk haksız hareketin hangi taraftan kaynaklandığının kesin olarak belirlenememesi karşısında, Dairemizin yerleşik uygulaması da dikkate alınarak, sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerini düzenleyen 5237 sayılı TCK'nun 29. maddenin uygulanması ve cezalarında makul oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerektiğinin gözetilmemesi…” Yar. 1. C.D., E. 2015/6311, K. 2017/413, T. 14.02.2017​​​​​​​

“…aynı iş yerinde çalışan müdahil ve sanığın birbirleri hakkında dedikodu yapmaları nedeniyle çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, müdahilin, sanığa yumrukla, sanığın ise fincan ve eliyle vurması şeklinde gerçekleşen olayda sanığın eyleminin bu oluş karşısında hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek nitelikte olduğu, olayda meşru müdafaa koşulları oluşmadığı gözetilerek atılı suçlardan mahkûmiyet hükmü kurularak sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken, meşru müdafaanın varlığının kabul edilerek…” Yar. 2.C.D., 15.01.2007, 6943-40​​​​​​​

“Daha önce sanığı rahatsız eden maktulün olay gecesi saat 24.00 sularında dul ve yalnız yaşadığını bildiği sanığın evinin bahçe kapısından avluya girerek çatıya ve duvarlara taş atmaya başladığı, sanığın ısrarla gitmesini istemesine rağmen evin önünden ayrılmadığı, eylemini kesintisiz devam ettirerek saat 03.00 sularında evin giriş kapısının önüne gelen maktulün “seninle birkaç dakikalık işim var, işimi halletmeden gitmem, bu gece bu işi bitireceğim” şeklinde sözle sarf ederek sanığın ırz ve namusuna yönelik bir saldırı niyetinde olduğunu gösterdiği, giriş kapısının demirlerinden tutarak çakmakla kapsının perdesini tutuşturduğu, jandarmayı arayan sanığın yardım alamadığının anlaşılması karşısında sanığın ırz ve namusuna yönelen gerçekleşmesi muhakkak olan haksız bir saldırıyı içinde bulunduğu hal ve koşullara göre defetme zorunluluğuyla hareket ederek av tüfeğiyle bir el ateş ederek öldürdüğü olayda, öldürme eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesinde öngörülen yasal savunma şartları dahilinde işlediğine hükmolunarak “ceza tertibine yer olmadığına ve beraatine” karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi…” . Yar. 1.C.D., 3680/7730, 02.12.2008​​​​​​​

“…Sanığın yaşı, hamile olması nedeniyle maktulle mücadeleye kalkışmasının güç oluşu, olay yeri ve saati, yardımdan yoksun bulunuşunun feryadına rağmen etraftan kimsenin gelmemesiyle eylemli olarak saptanmış olması da göz önünde tutulduğunda, sanığın meşru müdafaa şartları içinde hareket ettiği…” Yar. 1. C.D., E. 1991/2556, K. 1991/2846, T. 26.11.1991​​​​​​​

“Sanığın otobüsüne iki yolcunun binmesine o yolda dolmuş şoförlüğü yapan müştekilerin mani olmak istemeleri, şoför muavinin yakasından yapışıp çekmeleri, sanığı yumruklamaları, diğer dolmuş şoförlerinin de iştirakiyle kalabalık halinde saldırıya geçmeleri üzerine tecavüzü def etmek için üzerime gelmeyin diyerek sanığın tabancasını çekmesini ve saldırıyı bu sayede durdurur durdurmaz vasıtasına binerek kaçıp kurtulması şeklinde meydana geldiği anlaşılan olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleşmiş olup olmadığı tartışılmadan yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” Yar. 2.C.D., E. 1991/12251, K. 1991/13354, T. 26.12.1991  Ancak Mahkeme’nin karşıt yönde kararları da bulunmaktadır: “Sanıkla müşteki arasında çıkan kavgada mahallelinin sanığın evine taş ve kiremit atmaları üzerine, sanığın korkutmak amacıyla av tüfeğiyle havaya ateş etmesi şeklindeki eyleminin, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek nitelikte olduğu olayda, meşru müdafaa koşulları bulunmadığı kabul edilmelidir.” Yar. 2.C.D., 16001/26180, 23.11.2005

“Mağdur ve beraberindeki iki kişinin sanığa vurup üzerine yürümeleri ile çıkan olayda, sanığın aracındaki av tüfeğini alıp onlara doğrultarak ölümle tehdit etmesi eyleminde, olay yeri ve saati, muhatapların saldırı sonrasındaki tutum ve davranışları ve yanındaki işçilerden yardım alma olasılığı karşısında yasal savunma koşullarının bulunmadığı gözetilmelidir.” Yar. 4. C.D., 7867/5741, 07.03.2006

“Olay yerinde uygulamalı keşif yapılarak maktulün sanığı kaç metre kovaladığı, ateş ettiği anda maktulün satırı sanığa vurmak için kaldırmış olup olmadığı, satırı vurmak üzere iken maktulün vurulup vurulmadığının ve dolayısıyla olayda bu nedenle zorunluluk durumunun oluşup oluşmadığı hususlarının saptanması gerekmektedir.” Yar. 1. C.D., E. 1977/2805, K. 1977/3370, T. 09.11.1977

“…mağdur ...'nin motosikletle işyerinin yakınına geldikleri, motosikleti park ettikten sonra maktulün elinde bıçak ve inşaat demiri bükmede kullanılan demir çubuk, mağdur ...'nin elinde ise inşaat bükmede kullanılan demir çubuk olduğu halde sanıklar Mehmet ve Mustafa'nın üzerine yürüdükleri, ... ve yakınlarından gelebilecek bir saldırıya karşı hazırlıklı olan sanıkların da daha önceden hazırladıkları sopaları bulunduğu yerden çıkartıp, maktul ve mağdur ...'ye saldırdıkları… meşru müdafaada sınırın aşılması sureti ile adam öldürme suçundan” hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmadığı…” Yar. 1. C.D., E. 2017/219, K. 564, T. 27.02.2017

“…sanığın içinde bulunduğu otonun yanına 1,5 m. yaklaşarak ya da otonun arka kapısını açarak horozunu kaldırdığı tabancasını husumetli olduğu sanığa doğrultan ve “in lan aşağı” diyerek sanığı korkutan mağdurun hangi düzeye ulaşacağı bilinmeyen saldırısını gece ise de aydınlıkta- önce iki el boşa sonra TCY’nın 448, 62. maddelerine uyacak biçimde bilinçli tevcihle boynuna ateş eden sanık hakkında TCY’nın 448, 62, 49. maddelerinin uygulanması gerektiğinin nazara alınmaması…” Yar. 1. C.D., E. 1998/1019, K. 1998/1029

“…sanığın kendisine yönelik ve devam eden haksız saldırı karşısında kaçarken, aniden dönerek saldırıyı bertaraf etmek üzere maktulü… bir kez bıçaklayarak öldürdüğü olayda maktulce yaralanan, tekrar bıçakla kovalanan ve kaçma yükümlülüğü bulunmayan sanığın… yasal savunma koşulları altında suçu işlediği ve savunmada aşırıya kaçılmadığı anlaşıldığı halde…” Yar. 1. C.D., E. 2007/6201, K. 2008/859

“…yasal savunmada hiçbir zaman ve hiçbir koşulda sanığa kaçma yükümlülüğü yüklenemez ve kaçarak kurtulması istenemez. Failin kaçma olanağı da dikkate alınamaz.” YCGK, 1-22/27, 15.02.2000

“…maktul ve arkadaşlarının sanığın işyerine gelip onunla tartışma ve kavgalaşması sonrasında işyerinin camlarını kırmalarıyla gelişen olayın sanık yararına tahrik teşkil ettiği… işbu kışkırtma sonrasında sanığın işyerinden aldığı bıçakla saldırması üzerine maktulün direnç göstermeden ve camı kırma eylemini sürdürme iradesi sergilemeden kaçtığı, böylece sanığın bıçaklı saldırı evresinin “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan hukuka uygunluk nedenleri” kapsamından çıkarak tahrik etkisinde karşı saldırı niteliğine dönüştüğü…” YCGK, 1-347/19, T. 30.01.2007

“…olay günü nedeni bilinmeyen bir şekilde kavga eden iki gruptan mağdur ve arkadaşlarının önce çıktığı, sanık ve arkadaşını saldırı amacıyla kapıda beklediği, sanığın da arkadaşıyla dışarıya çıktığı anda eş zamanlı olarak sanığa saldırıda bulunulmasından dolayı sanığın kendisi korumak amacıyla mağduru yaraladığı anlaşılan olayda; sanığın meşru savunma sınırları içerisinde kalan eyleminden dolayı 5237 sayılı TCK'nun 25/1 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/2 maddeleri uyarınca beraati yerine yazılı şekilde haksız tahrik altında kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş…” şeklindeki kararında, eşzamanlı olarak başlatılan karşılıklı saldırının bir tarafça sona erdirilmesinin ardından diğer tarafın tekrar eden saldırısının, diğer tarafı meşru savunma koşulları içerisine sokacağına karar vermiştir Yar. 1. C.D. E. 2015/5408, K. 2017/478, K.

“Kardeş olan mağdur-müşteki R., müşteki sanık Y. ve müşteki Y.’ın hayvanlarını tren yolu yanındaki boşluk arazide otlattıkları sırada müşteki-sanık Ş.’nin hayvanların buradan çıkartılmasını istediği mağdur grubun hayvanları çıkartmayacaklarını söylemesi üzerine sanık Ş.’nin tabanca ile 8-10 metre mesafeden önce R.’a arkasından da Y. ve Y.’a ateş ettiği, R.’ın sırt bölgesinden aldığı kurşunla hayati tehlike geçirerek 25 gün iş ve işgücünden kalacak şekilde yaralandığı; Y. ile Y.’ın ise yaralanmadan kaçtıkları; kardeşi R.’ın yaralandığını ve hareket etmediğini gören müşteki sanık Y.’ın kardeşini saldırıdan kurtarmak ve hastaneye götürmek amacıyla evine giderek araç temin edip yanına tüfeğini de alarak olay yerine gelmek istediği sırada sanık Ş.’nin oğulları olan sanık A. ve mağdur sanık H.’ın av tüfekleri ile sanık Y.’ın üzerine doğru ateş ederek yaralı R.’a müdahale etmek isteyen müşteki Ruhi’nin üzerine de ateş ettikleri, bunun üzerine müşteki sanık Y.’ın gerek kendisinin yaşam hakkına yönelik olup bilerek neden olmadığı ve başka suretle kurtarılma olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak tehlikede bulunan kardeşini kurtarmak amacıyla tehlikenin ağırlığı, konu ve vasıtalarla da orantılı şekilde hareket ederek eylemi gerçekleştirdiğinden…” Yar. 2. C.D., 17710/3679, 03.03.2008

“Sanığın kocasını öldürmekten yapılan yargılaması sonunda TCK 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükmün incelenmesi sonucunda, verilen hükümde isabetsizlik görülmediğinden, C. Savcısının TCK’nın 25/1 delaletiyle eylemin 27/1. maddesindeki suçu oluşturduğuna yönelen ve yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verildi…” Karşı oy gerekçesi şu şekildedir: “…sanığın eşi, alkol bağımlısı olup aile görevlerini yerine getirmediği gibi eşe karşı sıkça şiddete başvurmayı alışkanlık haline getirdiği, olay günü yine tartışma sonucu eşine basit müessir fiilde bulunduğu olayda sanığın ekmek bıçağı ile maktulün kalbine vurup tek darbe ile ölümüne sebebiyet verdiği, kullanılan vasıta arasında orantı bulunmadığı, eylemin ağır tahrik altında öldürme suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir…” Yar. 1. C.D., 901/807, 27.02.2007

Sanığın sızıp kalmasından faydalanan maktulün sanığa cinsel saldırıda bulunduğu, uykudan uyanan sanığın üzerinde gördüğü maktulü iterek kalktığı ve evin alt katında bulunan çıkış kapısına yönelerek kaçmaya çalıştığı, kilitli olan kapıyı açacağı sırada, maktulün arkasından yetişerek fırça sapı ile sanığa saldırdığı, bu esnada sanığın maktul tarafından hayatına yönelik muhtemel bir saldırı ile yeniden meydana gelebilecek cinsel saldırıdan korunmak amacıyla lavabonun üzerinde bulunan mermer parçası ile maktulün kafasına vurmak suretiyle maktulün ölümüne sebebiyet verdiği anlaşılan olayda; sanığın kendisini korumak maksadıyla gerçekleştirdiği eylemi ile mazur görülebilecek heyecan, korku ve telaş nedeniyle meşru müdafaa sınırını aştığı ve hakkında TCK'nun 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilmesi gerektiği gözetilmeden…” E. 2016/3418, K. 2016/3422, T. 29.09.2016

“Sanığın, üvey oğlu olan kendisinden 5 yaş küçük maktul ve kızı Melek ile birlikte aynı evde yaşadığı, uyuşturucu madde kullanan maktulün, olay günü alkollü ve esrar kullanmış şekilde gece saat 02:30 sularında müşterek yaşadıkları eve geldiği, evin ziline basıp yatakta uyumakta olan sanığı uyandırıp, kapıyı açmasını sağladığı, eve girdikten sonra, su içmek için mutfağa yönelen sanığa, “yatma gel otur biraz konuşalım” dediği, maktulün alkollü olduğunu gören sanığın, konuşmayı bir sonraki güne ertelemeye çalışarak teklifi geçiştirmeye çalıştığı, ancak maktulün, “ben sana otur dediğimde oturacaksın, senin sülaleni sinkaf ederim” diyerek bağırması üzerine sanığın, maktulün odasına gelip yatağının karşısındaki çekyatın üzerinde oturmak zorunda kaldığı, maktulün, “benim karım olacaksın, seni seviyorum, bunca yıl senin için evlenmedim ve babamın ölümünü bekledim, senin kızını da sinkaf ederim” dedikten sonra, birden sanığın üzerine atlayarak burnuna yumruk vurduğu, 05.07.2007 tarihli ... Devlet Hastanesi ve 15.04.2009 tarihli Adli Tıp Kurumu ... Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nün raporlarına göre, sanığın burnunda yaşam fonksiyonlarındaki etkisi orta ( 2 ) derece olacak şekilde kırık meydana getirdiği, sanığa vurmaya devam ederek, onu çek yat üzerine yatırıp, üzerine abandığı, kendisini itip ayağa kalkıp gitmek isterken yere düşürdüğü, mücadele sırasında bir ara fırsatını bulan sanığın, mutfağa giderek kendisini korumak amacıyla tezgahın üzerinde bulunan ekmek bıçağını aldığı, evin hol bölümünde maktul ile karşılaştığı, maktulün tekrar saldırmak istediği anda sanığın, maktulün karnına bıçağı sapladığı, bıçak darbesiyle yere düşen maktulün, ayağa kalkarak meydana gelen gürültü üzerine uyanıp odasından gelen ... ve sanığın üzerine yürüdüğü, “sizi öldüreceğim” diyerek, kendi odasında yatağının altında bulunan, 07.07.2007 tarihli ev arama tutanağında özellikleri yazılı ve şarjöründe 3 adet mermi olan tabancasını almaya yöneldiği, tabancanın yerini bilen sanığın da, maktule engel olmak için bıçakla vurmaya devam ettiği, maktulün iç organ yaralanmalarına bağlı iç ve dış kanama sonucu öldüğü olayda; Sanığın, kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunduğu ancak, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde, TCK.nun 27/2 ve CMK.nun 223/3-c maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek TCK.nun 81, 29, 62 maddeleri uyarınca hüküm kurulması..” E. 2010/3046, K. 2010/7924

“…evli ve üç çocuklu ve öteden beri evli bir kadın olan sanığın peşinde dolaşan mağdur, olay günü öğle vakti evde işiyle meşgul olan sanığa fark ettirmeden dış kapıyı açarak içeri girdiği ve sanığa ‘senin için yanıp tutuşuyorum, seni çok seviyorum’ gibi sözler söyleyip, birlikte yatma teklifinde bulunduğu, sanığın uzun zamandan beri peşinde dolaştığını ve arzusunda da kararlı olduğunu gördüğü mağdura ‘sen arkanı dön, ben dönünceye kadar bakma, sana bir sürprizim var’ diyerek soyunma bahanesiyle odaya geçtiği, burada kapı arkasında asılı duran tek kırma av tüfeğini alarak kapı aralığından 3.20 metre mesafeden mağdura doğru ateşlediği… Evinde yalnız olan sanığın, ırz ve namusuna yönelik saldırıyı filhal defi zaruretinin bahis olduğu…” YCGK, 01.02.1986, 1-313/554

.“…sanığın, maktul ve arkadaşlarının hırsızlık suçunu işlemek amacıyla marketin kepenginin açılmasından itibaren, bu suçun gerçekleşmemesi ve vazgeçmeleri için çabalamasına rağmen saldırıyı defedememesi karşısında ve kendisine ait malları korunmak amacıyla, olay yerinden malları ile kaçan maktulün bulunduğu araca ateş etmesinde yasal savunma koşullarının gerçekleştiği ve yasal savunmada aşırıya kaçmadığı, maktulün yaralanarak ölmesinin yasal savunma kapsamında kaldığı ve sanığın bu suçtan sorumlu tutulamayacağı gözetilmelidir…” Yar. 1. C.D., E. 2013/2791, K. 2013/5664, T. 10.10.2013 

 “…sanık Mehmet’in karayolu üzerindeki büfesinden daha önceden de hırsızlık olaylarının olduğu, sanığın, ailesiyle birlikte büfeye yakın bir mesafede bir barakada yaşadığı, olay gecesi saat 02.00 sıralarında büfeden gelen seslere uyanan sanığın, pencereden baktığında, büfesinin önünde bir şahsı gördüğü, maktulün sanığın büfesinin kapısını levye ile kırıp, buradan para ve malları dışarı çıkartarak kaçmaya çalıştığı sırada sanığın, karanlık ortamda, sanığı görmeden, büfe yönüne doğru rastgele ruhsatsız tabanca ile 4 el ateş ettiği, büfe ile baraka arasında bulunan söğüt ağacında yerden 2.28 m. ve 2.60 m. yükseklikte iki adet isabet yerleri bulunduğu, maktulün de büfenin duvarının dibinde başından bir kurşun ile vurularak öldüğü, yanında dükkandan çıkardığı malların ve kapıyı zorlayarak açmada kullandığı levyenin bulunduğu anlaşılmakla; sanığın, dükkanından kapı kırmak suretiyle hırsızladığı malları götürmek üzere olan maktulün haksız saldırısını defetmek zorunluluğu altında ve yasal savunma şartları içinde hareket ettiği ve savunmada aşırıya kaçmadığı anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK 25. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına CMK.nun 223 maddesi uyarınca beraatine karar vermek gerekirken…” Yar. 1. C.D., E. 2007/6814, K. 2008/6009, T. 16.07.2008

“Sanık, elinde bulunan bıçak ile müştekinin kalçasına tek darbe vurmuştur, saldıran kişinin güçlü bir erkek, sanığın ise kadın olduğu gözetildiğinde saldırı ile savunma arasında oran vardır. Çünkü bıçak darbesinin hayati önem taşıyan organlara yönelik olmaması nedeniyle savunmada aşırılığa kaçılmadığı açıktır. Sanık annesine yönelik ağır ve haksız ve kendisine yönelmesi pek muhtemel saldırıdan kurtulmak amacıyla savunma zorunluluğunun gereğini yapmıştır.” YCGK, 2-370/75, T.10.03.1998

“Maddi olayda; polis tarafından aranmakta olan maktul, olay gecesi tanıştığı sanığın lokantasında, sanıkla aynı masada içki içerken, sanığın içki yerine su bardağını kaldırmasına kızmış, hakaret etmiş, sanığın içki masasından kalkmasına engel olmuş, devamlı tabancasının kabzasını okşamış, yanındakilere; “bu adamı vuracağım, cezasını vereceğim” demiştir. Maktul masadan kalkıp 2-2.5 metre uzaklaştığında, geriye dönüp ateş etmiş, maktul yaralanmış daha sonra ölmüştür. Sanığın ruh hali, maktulün kişiliği, davranışları ve ateş etme ihtimalinin bulunması nedeniyle onu etkisiz hale getirmek için birden ziyade ateş edildiği nazara alındığında, zaruret sınırının aşılmadığının kabulü gerekir.” YCGK, 10.10.1995, 1-213/271

“Olay günü akşam üzeri sanık H., kızı F. ile tarlalarında çalışmaktan evlerine dönmekte iken eşi maktul N. ile karşılaştıklarında aşırı derecede içkiye düşkün olan, zaman zaman sanığı ve kızı F.`yi döven maktulün yine sarhoş vaziyette sanık ile kızına küfredip ( bugün son gününüz ) dediği, evlerine gelen sanık ve kızının evlerinin üst katındaki yatak odalarına girerek maktulün kendilerini dövmesine engel olmak için oda kapısını arkadan sürgüledikleri, kapının maktul tarafından zorlandığında sanık H.`nin komodinin gözünde bulunan kocası maktule ait tabancayı alarak kızı F. ile birlikte balkona geçtikleri maktulün, sürgülenen kapıyı kırarak elinde bulunan tabancası ile sanığın kaçtığı balkon kapısını da açıp ( sizi vurursam ne olur ) diyerek tabanca ile silahlı saldırısına devam ettiğinde başka hiçbir yere kaçma imkanı bulunmayan sanığın da maktul tarafından nefsine ve kızı F.`ye karşı vaki silahla haksız taaruzu filhal def`i zaruretinin bais olduğu mecburiyetle tabanacayı ateşleyip maktulü tamamen meşru savunma koşulları altında öldürdüğü hükme dayanarak alınan deliller ve tüm dosya münderecatı ile anlaşılmış ve ortada zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz bahse konu bulunmamış olduğu halde sanık hakkında öldürme suçundan TCK.nun 49. maddesinin tatbiki ile yetinilmesi gerekirken, ayrıca 50. maddenin uygulanması…” Yar. 1.C.D., E. 1981/1660, K. 1981/2957

“Esasen, yasal savunma koşulları altında suç işlemek zorunda kaldığını savunan kişinin, bir sene dolayında kaçması ve kaçarken düşürdüğünü bildirdiği tabancasının yedek şarjörünü atması da, savunmasının samimi olmadığını göstermektedir.” YCGK, 1-46/56, 23.03.1999

“Sanıklar Nuh ve Halil’in arkadaşları ile olay gecesi saat 02.00 sıralarında maktul Adnan ve kardeşinin işlettiği kahvehane önünde bulundukları esnada, sanık Selah’ın, gelerek ve ruhsatsız tabancasını çekerek sanıkların yanındaki Hulusi’yi silahla tehdit ettiği, maktul ile kardeşinin kahvehane önünde olay çıkmasını istemediklerini belirttiklerinde ise sanık Selah’ın, tabancasını maktul Adnan’a doğrultarak göğüs bölgesine bir el ateş etmesi üzerine sanıklar Nuh ve Halil’in bıçaklarla sanık Selah’ı yaraladıkları olayda; sanıkların eylemlerinin, bir başkasının yaşam hakkına yönelmiş, tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile yasal savunma koşullarında gerçekleştirdiği…” Yar. 1. C.D., E. 2009/3581, K. 2009/6153, T. 22.10.2009

“Mağdur ... ile mağdur ...'ın evli oldukları, sanık ...'in mağdurlarla aynı apartmanda ikamet ettiği, sanığın, ... isimli bayanla arkadaşlık yapmasını istemediği, olay günü...ile ...'in binaya girdiklerini gören sanık ...’in, ...'ya hakaret ettiği, bir süre sonra eve gelen ve olayı öğrenen mağdur ...'ın, evinin balkonundan binanın önünde bulunan sanık ...’e kendisini beklemesini söylediği, sanık ...’in bir eline levye, diğer eline de bıçak alarak beklemeye başladığı, mağdur ...’ın, evden aldığı bıçakla sanık ...'in bulunduğu yere gelmesi üzerine sanık ...’in, levye ile ...’ın eline vurarak mağdurun elindeki bıçağı düşürdüğü, diğer elinde bulunan bıçakla ...’ı göğsünden hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı, eşi ...’ın sanık ... ile kavga edeceğini düşünen mağdur ...’nın kavganın olduğu yere geldiği, eşini yaralı olarak görmesi üzerine yerde bulunan bıçağı alarak İbrahim'e doğru hamle yaptığı, sanık ...’in önce levye ile ...’nın eline vurup bıçağın düşmesini sağladıktan sonra kendi elinde bulunan bıçakla ...'yı sol ön kol ve sol omuz bölgelerinden yaraladığı olayda; mağdur ...'nın eylemini, eşi ...'a yönelik eylem nedeniyle meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği gözetilmeden sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini…bozmayı gerektirmiştir.” Yar. 1.C.D., E. 2016/5474, K. 2017/398, 

“Olaydan bir gün önce sanık ile amcası olan mağdurun eşi ve çocukları arasında tavukların bahçeyi kirletmesi yüzünden ağız tartışması olduğu, olay günü mağdurun, sanığın yanına küfür ederek gelip, elindeki sopayla sanığa saldırdığı vurduğu, mağdurun tecavüzünün devam ettiği ve mağdurun sanığı yaralamaktan mahkûm olduğu sanığın da bu saldırıyı önlemek için, yerden taş aldığı, ancak mağdura vurmadığı bu sırada mağdurun geri geri gidip ayağı takılması sonucu basım yerdeki menfezeye çarparak yaralandığı, olayda sanığın yasal savunma şartları içinde bulunduğu…” karşı oy yazısı “…mağdurun sanığa küfür ettiği ve elindeki sopa ile onu bir gün iş ve gücünden geri kalacak şekilde adiyen yaraladığı, düşen sanığın yerden aldığı taşla ayağa kalktığı, o sinirle elinde yeden aldığı taş olduğu halde, mağdur İsmail’in üzerine yürüdüğü, sanığın saldırısından, taşın etkisinden ve dövülmekten kurtulmak maksadıyla geri geri hızla kaçmaya çalışan İsmail’in ayağının taşa takılması sonucu sırt üstü yere düştüğü… sanığın eylemi ile düşme arasında nedensellik bağı bulunduğundan, sanığın bilerek ve kasten yaptığı bu eylemden sorumlu tutulması gerekmektedir…” 1. C.D., 11.05.2007, 334/3659

“Olay günü sanıklardan İsmail'in av tüfeği ile ateş etmek sureti ile maktul Neşet'in akrabası olan Yaşar’ı yaraladığı, olay günü sanık Ziyaettin'in arabasına binmek üzere olduğu sırada bir gün önceki olayın intikamını almak isteyen maktul Neşet'in av tüfeği ile ateş ederek Ziyaettin'i yaraladığı, … Ziyaettin'in eşi Sakine ve oğlu olan Faris tarafından evinin avlusunun içine çekildiği, sanık Ziyaettin'in önce evinin avlusundan sonra evlerinin 1. kat penceresinden tabanca ile sanık Faris'in evlerinin 2. kat penceresinden tabanca ile sanık Ziyaettin'in kardeşinin oğlu olan sanık İsmail'in de evin 3. kat penceresinden Neşet'e ateş etmek suretiyle kendilerini savundukları, bu sırada Neşet'in hedefi daha iyi görebilmek için kendi evlerinin üst kat balkonundan Ziyaettin'in evine doğru ateş etmeye aralıksız devam ettiği, bu sırada maktül Neşet'in eniştesi olan maktül Muammer'in de olay yerine gelerek sokak içerisinden maktül Neşet'in saldırısına destek olmak amacı ile Ziyaettin'in evine doğru ateş ettiği, bu sırada savunma şartlarında olan Ziyaettin'in tabanca ile ateş ederek Muammer'i öldürdüğü, yerde yatan eniştesinin yanına gelmekte olan Neşet'in de yine savunma şartları altında sanık Faris tarafından tabanca ile ateş edilerek öldürüldüğü, olay yerine sonradan gelen ve maktül Muammer'in oğlu olan sanık Gökhan ile maktül Neşet'in kardeşi olan sanık Diçer'in ise yaralı olarak yatmakta bulunan Muammer ve Neşet'e ait av tüfekleri alarak akrabalarının yaralanmasından kaynaklanan üzüntü ile Ziyaettin ve Faris'e doğru ateş ettikleri… Sanıklar Ziyaettin, Faris ve İsmail'in, kendilerine yönelmiş ve halen devam eden saldırıyı o andaki hal ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile eylemlerini meşru savunma şartları altında gerçekleştirdikleri ve meşru savunmada aşırıya kaçmadıkları…” (Yar. E. 2014/1-256, K. 2015/100)

“…Sanığın annesinin, maktul ile uzun zamandır para karşılığı cinsel ilişkide bulunduğu, annesinden ayrı bir evde babaannesiyle ikamet eden sanığın bu ilişkiden haberdar olduğu, ara bir maktul, annesi ve kardeşleri ile piknik yapmaya gittikleri, bu vesileyle tanıdığı maktulün, cep telefonuna ait HTS raporlarındaki görüşme kayıtlarına göre sık sık ikamet ettiği evde kurulu sabit telefonu arayarak görüştükleri, olay günü sanığa telefon ederek, annesi ve kardeşlerini piknik yerine götürdüğünü, gelip kendisini de alacağını söylediği, bu şekilde arabası ile sanığı evinden alarak ıssız bir mahal olduğu anlaşılan olay yerine getirdiği, arabanın kapılarını içeriden kilitleyip, şoför mahallinde oturduğu koltuğu geriye doğru yatırdığı, arka koltukta sağ tarafında oturan sanığa cinsel ilişki teklif ettiği, bacağını ve göğüslerini tutmaya çalıştığı, teklifi reddeden sanığın çantasından çıkardığı bıçağı göğüs bölgesine doğru üç defa vurmak suretiyle maktulü öldürdüğü, torpidonun üstünde bulunan cep telefonu ve arabanın anahtarını alıp kapıları kilitledikten sonra anahtarı anten çubuğuna asarak olay mahallini terk ettiği, yolda gördüğü tanıklara olayı anlatmadığı, elinde küçük bir poşet olduğu halde, yürüyüşe çıktığı piknik yerinde ailesini kaybettiğini söyleyerek garaja gitmek istediğini beyanla yardım istediği, tanıkların yardımıyla otobüse binip uzaklaştığı, sonradan maktule ait cep telefonunu satarak parasını aldığı olayda; olayın oluşu ve gelişimi itibariyle sanığın, tahrik altında kasten insan öldürme suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, koşulları oluşmayan meşru savunmaya dayanılarak, meşru savunmadan sınırın aşıldığından bahisle yazılı şekilde karar verilmesi…” Yar. 1.C.D., 26.09.2008, 7020/6766

Yargı pratiğinde çok sık rastlanmasa da, bu yönde meşru savunma durumunda kovuşturmaya yer olmadığı yönünde verilen bir karar basına yansımıştır. Olayda 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünde, bir orgenerali kaçırma girişiminde bulunan ve bunu engellemeye çalışan yarbayı 3 el ateş ederek yaralayan yaveri, 3 el ateş etmek suretiyle engelleyen şüpheli hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Şüphelinin ifadesi şu şekildedir: “…Tabur komutanımız ile araç çıkış kısmında beklerken uzunlarını yakmış bir aracın nizamiyeye doğru hızla yanaştığını gördüm. Aracın içinden Binbaşı Mehmet Akkurt indi. Silahını bize doğrultup 'kapıyı açın yoksa komutanınızı vuracağım' diye bağırıyordu. Araç şoförü, tabur komutanımız Tolga Yarbay'ın (Osman Tolga Kılınçarslan) üzerine sürmeye başladı. Komutanımızı çıkış kapısına doğru sürükledi. Akkurt, Tolga Yarbay'a 3-4 el ateş etti. MP-5 makineli tüfekle ateş etmeye çalıştım, tutukluluk yaptı. Komutanımıza tekrar ateş edeceği sırada beylik tabancamla Akkurt'un göğüs kısmına ateş ettim. İlk ateşte düşmedi. 2-3 el daha ateş ettim, yere düştü. Aracın arka kapısı açıldığı sırada Genelkurmay 2. Başkanımız Yaşar Güler'i gözleri bağlı bir şekilde arka koltukta otururken gördüm.” Cumhuriyet Başsavcılığı “Olayda, C.K.'nın başkasının yaşam hakkına yönelmiş, gerçekleşen, haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile meşru savunma sınırları içinde fiilin işlediği anlaşılmıştır." diyerek kovuşturmaya yer olmadığında karar vermiştir. Bkz. http://www.yenisafak.com/gundem/mesru-mudafaa-darbeci-askeri vuran-kahraman-ustegmene-takipsizlik-2613332 (E.T. 25.02.2017).

“Oluşa ve dosya kapsamına göre; maktul Ali'nin olay tarihinde tanıklar Y.. A.., S.. A.., Ali Ülbeyli ve E.. G.. ile birlikte Kuşadası İlçesinden çalıntı 09 K 8339 plakalı araçla Didim İlçesine geldikleri, kolluk görevlileri tarafından maktul ve yanında bulunan şahısların Didim İlçe merkezinde üç ayrı yerden hırsızlık olayına karıştıktan sonra araçla kaçmaya kalkıştıklarının tespit edilmesi üzerine, yakalanmaları amacıyla ilçenin çıkış yerlerinde kontrol noktalarının oluşturulduğu, Didim İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde trafik polisi olarak görevli olan sanıkların Atatürk Bulvarı üzerinde ekip araçları ile kontrole başladıkları, maktulün de içinde bulunduğu otomobili kullanan S.. A..'in bu durumu görerek, polis memuru sanıkların yapmış olduğu dur ihtaratına uymayarak, süratli bir şekilde aracı sanıkların üzerine doğru sürdüğü, sanıkların aracın çarpmasından ancak yere atlayarak kurtulabildikleri, bu sırada Servet'in yönetimindeki aracın arka camından sanıklara doğru kuru sıkı olduğu ele geçirildikten sonra anlaşılan ve gerçeğine çok benzeyen tabanca ile ateş edilmeye başlandığı, aynı zamanda da bu aracın sanıklar tarafından kullanılan ekip aracına çarparak geri geri geldiği, bu sırada aracın arka tarafından sanıklara doğru tekrar ateş edilmeye başlandığı, bunun üzerine gerek üzerlerine otomobil sürülererek gerekse ateş edilmek suretiyle saldırıya maruz kalan sanıkların, kendilerinin ve çevrede bulunanların can güvenliğini sağlamak amacıyla önce birkaç el havaya, Servet'in yönetimindeki araç içerisinden kendilerine ateş edilmeye devam edilmesi üzerine de, araca doğru ateş ettikleri, bu atışlar sonucu aracın arka koltuğunda oturan maktulün baş ve sırt bölgesine almış olduğu iki isabetle olay mahallinde öldüğü, maktulün içerisinde bulunduğu aracın ise bir sonraki kontrol noktasında bulunan ekip aracına çarparak durabildiği olayda; gece vakti oluşan kargaşa ortamında maktulün içerisinde bulunduğu araçtan ateşlenen tabancanın kuru sıkı mı, yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edebilecek durumda olmadıkları değerlendirilerek, sanıkların eylemlerini meşru savunma koşullarının oluştuğuna ilişkin kaçınılmaz bir hataya düşürek işledikleri anlaşılmakla, TCK.nun 30/3.maddesi delaletiyle TCK.nun 25/1 maddesi uyarınca meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatlerine karar verilmesi gerekirken…” Yar. 1.C.D., E. 2010/6130, K. 2012/4937

“Sanığın, gece geç saatlerde ve kapalı olduğu dönemde geneleve girmek için yeniden gelen mağdur Hasan’ın otomobilinin sağ arka kapısını açtığı sırada şoför mahallinde oturur vaziyette bulunan mağdurun sağ bacağının olduğu bölümde, gerçeği ile ayırt edilmesi mümkün olmayan tabancasının mekanizmasını kurarak namlusuna mermi sürdüğünü görmesi üzerine, kendisinin ve yanında bulunan mağdurların yaşam haklarına yönelik olarak bir saldırı gerçekleşeceğini düşünmek suretiyle ve bu yönde kaçınılmaz bir hataya düşerek gerçekleşmesi muhakkak olan haksız bir saldırıyı o andaki hal ve şartlara göre orantılı biçimde defetmek amacıyla eylemi gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde; sanığın, ceza sorumluluğunu kaldıran meşru savunma koşullarının gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz hataya düşüp bu hatasından faydalanacağı gözetilerek, hata hükümlerini düzenleyen TCK’nun 30. meşru savunma hükümlerini düzenleyen TCK’nun 25. maddeleri uygulanmak suretiyle CMK’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi…” . 1.C.D., 5689-1554

Yargıtay pek çok kararında, meşru savunmanın koşullarında hataya düşen sanığın meşru savunmadan yararlanacağını ifade etmekle yetinmektedir: “Maktulün, gerçek tabanca görüntüsü veren kuru sıkı tabancası ile sanığı kovaladığı ve kurtulamayacağı öldürüleceği ciddi korku ve endişesine kapılan sanığın bu ruh haleti içinde geriye dönerek ateş ettiği tüm dosya kapsamı ile sabit olduğuna göre, yasal savunma koşulları gerçekleşmiştir.” YCGK, 1-228/256, 26.09.1995

“Mağdurlar Feyzi ve Faris’in saldırıları sona ermesine rağmen, bu saldırıların tekrarlanacağı konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen sanıklar Abdulkadir ve Mirhan’ın, meşru savunma koşulları içinde eylemlerini gerçekleştirdikleri anlaşıldığı halde, lehe olan 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 25/1 ve CMK’nun 223/2 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi yerine, ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde…hüküm kurulması…” 1. C.D., 528-2043, 21.01.2012

“Sanığın, babasına karşı yapılan toplu saldırı sırasında, onu bu saldırıdan kurtarmak amacıyla, elindeki keser saldırganlardan birine vurmak isterken, yanlışlıkla babasının başına vurarak ölümüne sebep olması olayında, sanık yararına (ağır tahrik) hükmünün uygulanması gerekir.” 1. C.D., 4873/4821, 19.02.1979

“Yoğun olmayan saldırıyı o anki koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde defetmek zorunluluğu içinde olmadığı, bu haliyle meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş sonucu aşıldığının kabul edilemeyeceği…” E. 2012/2660, K. 2014/789, T. 17.2.2014

“Sanığın hukuka uygunluk nedenlerinde sınırı aşıp aşmadığının belirlenebilmesi için öncelikle meşru savunma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gereklidir. Mağdurun sanığı yere yatırdıktan sonra ona vurması, boğazını sıkmaya başlaması ve mağdurun kardeşinin sanığın mukavemet etmesini engelleyecek şekilde ayaklarından tutması karşısında, sanığın bu haksız saldırı nedeniyle kendisini savunma hakkı doğmuştur. Ancak sanığın cebinden çıkardığı çakı bıçağı ile, kendisine saldıran mağduru yaralamaya yönelik olarak hayati bölgeleri dışında, örneğin bacaklarına doğru vurarak saldırıyı defetmesi mümkün iken mağdurun göğüs bölgesine doğru rastgele çakı bıçağını sallaması sonucu mağduru ‘ göğüs boşluğuna nafiz ve akciğer yaralanması oluşturacak şekilde yaralaması eyleminde, saldırı ile savunma arasında oran bulunması’ şartı gerçekleşmediğinden, meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan söz edilemez. Bununla birlikte meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile aşıldığının kabulü zorunludur. Somut olayda TCK'nun 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartları gerçekleşmiştir.” YCGK, E. 2012/1-1286, K. 2013/264

“Somut olayda saldırıya ve savunmaya ilişkin diğer koşullar bulunmasına karşılık, “gerçekleştirilen savunma hareketinin, maruz kalınan tecavüzü defedecek ölçüde olması” yani “saldırıyla savunma arasında oran bulunması” koşulu gerçekleşmediğinden meşru müdafaa şartlarının oluştuğundan bahsedilemez. Zira maktulün ırza yönelik saldırısı karşısında sanığın kendisini ve yanındakileri savunma hakkının doğduğu kabul edilmeli ise de, sanığın doğrudan göğüs bölgesine ateş etmek suretiyle maktulü öldürmesi eyleminde, savunma ile saldırı arasındaki dengenin savunma lehine bozulmuş olduğu, dolaysıyla da ölçülülük ilkesinin ihlal edilmiş olması nedenine dayalı olarak her iki Yasa açısından da meşru müdafaa koşullarının bulunmadığı söylenebilir. Savunmanın meşru müdafaa koşullarında başladığı, fakat ölçülülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru müdafaanın kabul edilmediği bu gibi durumlarda, sınırın aşılması söz konusu olabilmektedir.” YCGK, E. 2008/281, K. 2008/37

“…sanığın kendi nefsine yönelik gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız saldırı karşısında, kendisini korumak kastıyla, maktulden bıçağı alıp bir kez göğüs bölgesine vurup etkisiz hale getirdikten sonra, bununla yetinmeyerek eylemine devamla bir kez daha maktulün göğüs bölgesine bıçağı vurmak suretiyle meşru savunmada sınırı aştığı ancak bu durumun mazur görülebilecek bir heyacan, korku ve telaştan ileri geldiği anlaşıldığından, sanık hakkında TCK.nun 27/2 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, eylemin meşru müdafaa sınırları içerisinde işlendiğinden bahisle TCK.nun 25/1 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi…” şeklindeki kararında, saldırıyı sona erdirmesinin ardından bir bıçak darbesi daha vuran sanığın, meşru savunmada sınırı aştığını kabul etmiştir. Yar. 1.C.D., 2009/2601, K. 2012/4241, T. 24.04.2012

4 “…sanık ile maktulün birbirlerini tanımadıkları, olay gecesi maktulün aşırı alkollü olmasının da vermiş olduğu etkiyle olay yerinde bulunan bir dükkânın önünde beklemekte olan sanığa sataştığı, sanığın maktulden bir kaç kez uzaklaşmak istemesine rağmen maktulün ısrarla eylemlerine devam ettiği, bunun üzerine hiddete kapılan sanığın başından gitmesi için maktulü göğüs bölgesinden ittirdiği, bunun üzerine dengesini kaybeden maktulün sırt üstü yere düşerek başını kaldırıma vurduğu, bunun sonucu olarak gelişen beyin kanaması nedeniyle maktulün öldüğü olayda; sanığın maktulü iteklemekten ibaret eylemi nedeniyle, TCK’nun 86/2. maddesi kapsamında kalması değerlendirilmek suretiyle aynı Kanunun 86/2. maddesi yollamasıyla 85/1. maddesi gereğince taksirle ölüme neden olma suçundan mahkûmiyeti gerektiği gözetilmeksizin…” Yar. 1. C.D. 2015/4301, K. 2017/70

“Sanık Ramazan hakkında Fırat’a karşı “meşru savunma sınırının kast olmaksızın aşılması nedeni ile taksirle yaralama” suçunda 5237 sayılı TCK’nun 89/1.maddesi uyarınca temel cezanın belirlenip, mağdurun hayati tehlike geçirmesi nedeniyle aynı yasanın 89/2-e maddesi uyarınca artırım yapıldıktan sonra meşru savunmada sınırın aşılması nedeni ile aynı yasanın 27/1 maddesi uyarınca cezada indirim yapılması yerine, maddenin düzenlenme amacına aykırı olarak, 5237 sayılı TCK’nun 89/1. maddesiyle temel ceza belirlendikten sonra TCK’nun 27/1. maddesi hükmü uygulanarak cezadan indirim yapılması…” Yar. 1. C.D., 2996/1001, 13.02.2013

“…alkollü olan mağdur ...'ın saat 22.00 sıralarında tekel büfesi işleten sanık İdris'e “iki bira versene lan” şeklinde hitap ederek bira istediği, biraların parasını vermeyeceğini söylediği, sanığın ise mağdura gündüz vakti “70'lik rakı” alması nedeniyle kendisinde para olduğunu bildiğini söyleyip para vermeyecekse biraları bırakmasını istediği, bu nedenle aralarında tartışma çıkması üzerine, mağdurun tezgahın arkasındaki İdris’e doğru bira şişelerini fırlattığı ancak İdris'in eğilmesi ile şişelerin isabet etmediği, devamında mağdurun dükkanda bulunan piknik tüpünü de İdris'e doğru fırlattığı, yine isabet etmeyen piknik tüpünün dükkanda bulunan bir kısım şişeleri kırdığı, hemen arkadan gelen diğer mağdur ...’ yanında yer alarak bir diğer piknik tüpünü İdris'e fırlatmaya çalıştığı,...’e göre oldukça genç olan mağdurların, sanığı darp etmeye başlamaları üzerine sanığın tost yapmada kullandığı ekmek bıçağıyla mağdur ...'ı iki adet batına nafiz, mide keşişine neden olacak ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı olayda, sanığın kendisine ve malına yönelmiş gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre saldırıyla defetme zorunluluğunda bulunduğu, ancak bu sınırı mazur görebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşılmakla…” (Yar. 1.C.D., 2015/1760, K. 2015/1935, T. 01.04.2015)

“…gece saat 04.00 sıralarında … bebek Ramazan'ı bir şahsın kucağında gördüğü, Yasemin'e doğru yaklaşan ve bir eliyle sus işareti yapan bu kişinin, Yasemin'in bağırması üzerine, elindeki bebeği koltuğun üzerine atarak yatak odasına kaçtığı, gürültüye balkonda uyumakta olan sanığın da uyandığı, eşinden olanları öğrendikten sonra bıçak getirmesini ve polise haber vermesini söyleyerek yatak odasına yöneldiği, bu arada elbise dolabı içine giren ve bir eli dışarıda kalan maktûlü fark ettiği, eşi bıçağı getirdikten sonra maktûlden dışarı çıkmasını istediği, çocukların yanına giden eşine de "polisi aradın mı" diye seslendiği, kısa bir süre sonra maktûlün aniden dolap kapağını açıp dışarı çıktığı, yüzünü sanığın görmemesi için aksi yöne çevirip hızla odanın açık olan penceresine doğru koştuğu, pencereden atlayıp kaçmak isterken sanığın elindeki bıçakla maktûlü bir kez sağ glueta bölgesinden yaraladığı, maktûlün pencereden sokağa atlayarak evin önündeki kaldırımın üzerine düştüğü, aşağı inen sanığın komşularına haber vererek ambulans çağırmalarını sağladığı ve tekrar polisi aradığı, olay yerine gelen görevliler tarafından hastaneye kaldırılan şahsın tıbbi müdahaleye rağmen bir saat sonra hayatını kaybettiği … kesici delici alet yarasının tek başına öldürücü nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Elbise dolabında saklanan, daha sonra doğrudan kaçmak için pencereye yönelen maktülün sanığa yönelik herhangi bir hamlesinin de olmadığı olayda mazur görülebilecek bir korku, panik ya da heyecanın tesiri ile meşru müdafaada sınırın aşılmasından söz edilemeyeceğinden, 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartlarının oluştuğu söylenemeyecektir.” (YCGK, E. 2013/1-26, K. 2013/150, T. 16.04.2013)

“Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın çalıştığı dondurmacı dükkânına mağdurun müşteri olarak gelip gitmesi nedeniyle tanıştıkları, olay gecesi gezmek amacıyla buluşup mağdura ait arabayla yerleşim yeri dışında bulunan Karaköprü denilen yere geldiklerinde mağdurun arabayı durdurduğu, tuvalet ihtiyacını gidermek için arabadan indiği, ihtiyacını giderdikten sonra arabanın yanında dışarıda bekleyen kendisinden yaş ve yapı itibarıyla küçük olan sanığı cinsel saldırıda bulunmak amacıyla arabanın arka kapısından arabanın içine doğru ittirmeye çalıştığı sırada, sanığın neden olan toplam onbir bıçak darbesiyle vurarak yaraladığı olayda… sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına göre ışıkları yanmakta olan bir okulun ve evlerin yakınında ve yol üzerinde meydana gelmiştir. Olay yerinin özellikleri de göz önüne alındığında, sanığın üzerinde taşıdığı bıçağı göstermesi ya da bir veya birkaç bıçak darbesi ile kurtulma olanağını değerlendirip, bu yollardan birisine başvurması gerekirken, kolunu tuttuğu sırada pantolonu ayaklarına düşmüş vaziyette bulunan, yürüyemeyen, geriye doğru gitmekte olan ve başka bir saldırıda da bulunmayan mağdura, üçü yaşamsal tehlikeye neden olacak ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralanmayla sonuçlanan on bir bıçak darbesi vurması karşısında, eylemlerini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği ve eylemin saldırı ve savunmaya ilişkin diğer koşulları taşımasına karşın, sanığın gece yarısı, kendisinden otuz yaş büyük olan, fiziksel olarak güçlü olduğunu ve aralarında herhangi bir dostluk bulunmadığını beyan ettiği mağdurla, herhangi bir korku veya endişeye kapılmadan dışarı çıkması ve şehrin tenha bir bölgesine gitmesi ile kendisine yönelen, yalnızca sözde kalan ve devam etmeyen bir saldırı karşısındaki eylemlerinde; “gerçekleştirilen savunma hareketinin, maruz kalınan saldırıyı defedecek ölçüde olması” diğer bir anlatımla “saldırı ile savunma arasında oran bulunması” ve “sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi” koşulları gerçekleşmediğinden, meşru savunma ya da meşru savunmada sınırın aşılması şartlarının oluştuğundan söz edilemez. Zira mağdurun, ırza yönelik olan, yalnızca sözde kalan ve devam da etmeyen saldırısı karşısında, sanığın savunma hakkının doğduğunun kabul edilmesi gerekmekte ise de; sanığın, vücudunun ölümcül bölgelerine vurmak suretiyle mağduru yaşamsal tehlike oluşturacak şekilde yaralaması eyleminde “savunma ile saldırı arasındaki dengenin savunma lehine bozulmuş ve dolayısıyla ölçülülük ilkesinin ihlal edilmiş olması” nedeniyle meşru savunma ve meşru savunmada sınırın aşılması koşulları bulunmamaktadır.” Sanık M. G.’nin soruşturma aşamasında; “Mağduru iş yerinden müşterimiz olduğu için tanırım. Arada bir arabasıyla gezerdik, ancak dostluğumuz yoktu. Akşam beni aradı ve nerede olduğumu sordu. Eve doğru gittiğimi söyledim. İşin yoksa beraber gezelim dedi. Mağdur geldi ve arabaya bindik. Şehir içinde bir iki tur attık. Sonra Karaköprü yoluna doğru gittik. Bende alkol yoktu. Karaköprü mevkiinden otogar yoluna döndük. Sakin bir yere doğru gittik. Kötü bir şey olacak diye düşündüm. Ancak nereye gideceğimizi sormadım. Aracı kuytu bir yere çekti. Su dökeceğim dedi. Dönüşte elbisesini ve pantolonunu indirmişti. Bana üç kere, ‘seni becereceğim’ dedi. Etrafımız boştu. Sadece ön tarafta bina ve evlerin ışıkları görünüyordu. Çevrede hiç kimse yoktu. Beni zorladı. Kilolu ve yaşı büyük olduğu için gücüm yetmedi. Bulunduğumuz yer karanlıktı. Arabanın ışığı sönüktü. Kolejin ışıkları görünüyordu. Bana doğru gelirken pantolonu inikti. Tuvaletini yapmaya giderken arabanın kontağı kapalı idi. Kapıları ise açıktı. Elinde herhangi bir şey yoktu. Kolumdan tuttu. O sırada pantolonu tam indi. Zaten pantolonu indikten sonra yürümedi. Bana doğru geldikten sonra beni tutmaya çalışınca pantolonu yere düştü. Elimi sıkıp arabaya dayamaya çalışınca bıçakla hatırladığım kadarıyla dört beş defa vurdum” şeklinde ifade vermiş olaydan hemen sonra karakola giderek mağduru yaraladığını söyleyip ambulans göndermelerini istemesine göre mağdurun daha fazla zarar görmesini de istememiştir. Kararda da mağdurun sanığa karşı cinsel nitelikteki eylemleri sonucunda suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ifade edilmesine rağmen meşru savunmanın varlığı kabul edilmemiştir.” YCGK, E. 2011/1-436, K. 2012/190

“…daha önce yaşadıkları kavgaların etkisi ile maktulün gece vakti elindeki döner bıçağı ile saldırarak bir süre sanığı kovaladığı, maktulün ayağının takılarak yere düşmesi üzerine sanığın bundan yararlanarak durup ruhsatsız tabancasını çıkararak korkutmak için bir kez havaya bir kez de duvara doğru ateş ettiği, maktulün gizlendiği duvarın arkasından çıkarak tekrar sanığın üzerine gelmeye devam ettiği, bu kez sanığın 1-2 metre mesafeden tabanca ile bir kez ateş etmesi üzerine maktulün sol kaşı üzerinden isabet aldığı, bu aşamadan sonra sanığın bir kez de yakın mesafeden ateş ederek maktulün sırt bölgesinden yaralanmasına neden olduğu olayda; maktulün başına isabet eden atışın uzak atış olup karşı istikametten yapılmış olması, diğer atışın ise yakın atış mesafesinden sırtına doğru yapılması gözönüne alındığında sanığın üçüncü ve dördüncü atışları peş peşe yapmadığı, oluşa uygun bulunan bir kısım tanıkların da beyanlarında belirttiği üzere sanığın son atışını, maktul sağ kolu üzerine yere düştükten sonra yakın mesafeden sırtına doğru yaptığı kabul edilmelidir. Buna göre, meşru savunma ya da meşru savunma sınırının aşılması düşünülebilir ise de, maktulün başına isabet eden atışla yere düştüğü ve etkisiz hale geldiği, döner bıçağının da elinden düşmesi nedeni ile saldırıyı etkisiz hale getirmiş olan sanığın gerekmediği halde yerde yatmakta olan maktulün hayati bölgesi olan sırtına yakın mesafeden bir el daha ateş ederek onu sırtından da vurması ve eylemin ölümle sonuçlanması dikkate alındığında sanığın saldırının etkisiyle değil, saldırıdan kaynaklanmış olsa da daha önceki ve olay esnasındaki saldırılara karşı duyduğu öfke ve gazap nedeniyle hareket ettiği, başka bir ifadeyle sanığın niyetinin kin duygusunu tatmine yönelik olduğu anlaşıldığından eylemin haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.” (YCGK, E. 2013/808, K. 2015/314, T. 13.10.2015 )

“Burada maktul ile mağdurlardan gelen ve sanığın yaşam hakkına veya en azından vücut dokunulmazlığına yönelen haksız bir saldırı bulunmakta ve devam etmekte ise de, sanık Fatih’in girdiği mücadele sonunda Ayhan’ın elindeki bıçağı almasının ardından, maktul ve mağdurların saldırıları durmuş, fakat sanık olaydan kaynaklanmış bile olsa arkadaşının yaralanmasından duyduğu üzüntünün ve kendisine karşı yapılmış ve bitmiş olan saldırının kızgınlığı ile maktul ile mağdurları bıçakla yaralamış… ağır haksız tahrik altında işlenmiş kasten öldürme ve yaralama suçlarından söz edilebilirse de bir korku, panik ya da heyecanın tesirinden söz edilemeyeceğinden, 5237 sayılı TCY’nın 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının oluştuğu söylenemez.” YCGK, 1 – 170/182, 05.10.2010

“Sanık Ali'ye cep telefonundan mesaj çekerek "onun bunun sevdiği insana bulaşmanın elbet bir bedeli vardır, onun yoksa namusu, ben sorarım, ama sonu çok kötü olacak, kart pezevenk görüşeceğiz seninle sen daha Gökhan …'i tanımıyon ama son hakkını da kullandın artık af yok sen yalvar hadi" diye tehdit ettiği, akabinde akşam saat 22:00 sıralarında da sanığın evine gittiği, önce zile bastığı ancak sanığın kapıyı açmadığı, bunun üzerine kapıya omuz atarak zorla içeriye girmeye çalıştığı, bu esnada sanığın yaşlı olması ve yalnız yaşaması nedeniyle evde dolu vaziyette hazır bulundurduğu av tüfeğini yanına alarak kapıya yöneldiği sonrasında sanığın zorla içeriği girdiği ve elinde bulunan cam parçası ile sanığa saldırdığı sırada sanığın da kendisine yönelen saldırıyı def etmek için av tüfeği ile maktule ateş ettiği, maktulün elinde bulunan camın kırılarak bir kısmının evin içerisine bir kısmının ise evin dış kapı önüne dağıldığı, maktülün almış olduğu isabet sonucu önce merdivenlerden aşağı indiği, sonra tekrar geri dönerek sanığa yöneldiği ancak yüzüstü yere düşerek öldüğü olayda; sanığın kendisine mesaj çekerek ölümle tehdit eden, akabinde yaşadığı eve saat 22:00 sıralarında gelip zorla içeriye girerek, elindeki cam parçası ile saldırmaya çalışan maktulü, içinde bulunduğu korku ve endişenin etkisiyle av tüfeği ile ateş ederek öldürmesinde, sanığın maktul için onu bekleyerek yapmış olduğu özel bir hazırlığın bulunmayışı, yine husumet veya intikam duygusuyla hareket ettiğine ilişkin bir delilin olmayışı, olayın yeri, zamanı sanık ile maktulün kullandığı vasıtalar, yaşları ve fiziki durumları nazara alındığında, sanığın kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, bu sınırı mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı halde TCK.nun 27/2 ve CMK.nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, TCK.nun 81, 29, 62 maddelerinden hüküm kurulması…” Ancak sanığın yargılamanın çeşitli aşamalarındaki çelişkili beyanları, maktulün bıçağının iç cebinde bulunması ve zilin çalındığına ilişkin tanık ifadesine dikkat çekilen karşı oy yazısı, “sanık, maktulü kavga için çağırmama imkanı varken onu çağırmış, ısrarla 8 kez çağrı yapmış, yine sanığın bütün buna rağmen polisi çağırma imkanı varken, onu bekleyip tüfekle vurma yolunu seçmiştir. Meşru savunmanın şartlarından biri de, saldırı ile savunma arasında oran bulunmasıdır… Olayımızda, elinde hiçbir şey olmaksızın olay yerine gelen maktulün, aniden av tüfeği ile göğsünden vurulmasında, bunlardan hiçbirinin bulunmadığı görülmektedir. Sanık da savunmasında, maktulün istiflemiş olduğu bütün halindeki masa camını tüfeğe vurması nedeniyle tüfeğin ateş aldığını ve maktulün bu nedenle vurulup yaralandığını beyan etmiştir. Olayımızda sanık, meşru savunma zemininde bulunmadığından, TCK’nun 27/2 maddesinde belirtilen meşru savunmada sınırın aşılmasından bahsetmekte mümkün değildir. Sonuç olarak, sanık, telefonla tartıştığı maktulü kavgaya davet etmiş, elinde hiçbir şey bulunmayan ve motosikletle gelen maktulü, tüfekle kapı arkasından hazır beklemiş, maktulün, kapının zilini çalması üzerine kapıyı açarak onun göğüs kısmına ateş ederek öldürmüş olduğundan, sanığın eyleminin meşru savunmada sınırın aşılması olarak kabul eden sayın çoğunluğun görüşüne katılmadığımızdan…” Yar. 1.C.D. E. 2015/19, K. 2015/3784

“Hırsızlık yaptıkları anlaşılan ve haklarında hırsızlık suçundan da yargılanan katılan ve arkadaşının olay sırasında görevli polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtıkları, silah kullanma konusunda eğitim almış bulunan sanığın kaçan failleri yakalamak amacıyla içinde oldukları aracı durdurmak için tekerlerine ateş etme imkânı bulunmasına rağmen, kendisinin de yaralanması sebebiyle heyecanlanarak meşru savunma sınırını kasıt olmaksızın aşarak aracın içine doğru ateş ettiği ve katılanı yaraladığı anlaşıldığından, TCK'nin 27/1. maddesi delaletiyle 89/1-3, 62. maddelerine göre cezalandırılması yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, olası kasıtla yaralama suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması, hatalıdır.” Yar. 3. C.D., E. 2016/3004, K. 2016/19864

“Sanığın suç işlemek amacıyla olay yerine gitmediği aşikârdır. Olaydan hemen sonra karakola giderek mağduru yaraladığını söyleyip ambulans göndermelerini istemesine göre mağdurun daha fazla zarar görmesini de istememiştir. Sanığın gerek olaydan sonra, gerekse olay öncesinde davranışları tahlil edildiğinde vurduğu bıçak darbelerinin nedenini daha iyi anlamak mümkündür. Sanığın saldırıyı mevcut koşullara göre başka bir şekilde savuşturması mümkün değilse TCK’nın 25 ve 27/2. maddelerindeki ilkelere göre bir sonuca varılmalıdır. Sanığın saldırıya başka türlü mukavemet etme imkânı varsa ancak o zaman tahrikten dolayı indirime ilişkin TCK’nın 29. maddesi hükümleri uygulanmalıdır.” şeklinde ifade etmiştir. (E. 2011/1-436, K. 2012/190, T. 8.5.2012).

“Mağdur sanık Ahmet’in, cezaevinde bulunan arkadaşı Turan’ın yakalanmasından ve cezaevinde iyi bakılmamasından Tevfik’i sorumlu tuttuğu, İrfan’la Tevfik’in bu konuyu konuştukları sırada çıkan tartışma üzerine önce İrfan’ın silahını çektiği, Tevfik’in yanında bulunan Ahmet’le birlikte İrfan’ın üzerine atladıkları, Tevfik’in silahını aldıktan sonra İrfan’a iki el ateş ettiği, Ahmet’in de İrfan’ı bıçakladığı olayda, sanıklar hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması…” haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması…” Yar. 1. C.D., E. 2008/539, K. 2009/3351