TCK Madde 26 Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası
TCK Madde 26
(1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.
(2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.
Gerekçe
Maddenin birinci fıkrasında hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Bir hakkı kullanan kimsenin hukuka aykırı bir şekilde hareket etmiş sayılamayacağı, bilinen bir gerçektir.
Bir hak, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge gibi nizamlara dayanabilir ve hukuken tanınmış ve düzenlenmiş olmak kaydıyla, bir mesleğin icrasından da doğabilir.
Burada hakkın doğrudan doğruya kullanılabilir olması aranacaktır. Eğer hak, bir mercie başvurarak kullanılabilecekse, artık buradaki hak kapsamında kabul olunmayacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Söz konusu hukuka uygunluk nedeninin varlığı için, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka ilişkin olması gerekir. Keza, kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklamaya ehil olması gerekir.
Madde metnindeki "mağdurun rızası" ibaresi "ilgilinin rızası" veya "kişinin rızası" olarak değiştirilmiştir. Ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluşumu açısından fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada açıklandığında etkili olur. Bu durumda herhangi bir mağduriyet söz konusu olmadığı için, "mağdur" yerine "ilgili" veya "kişi" kelimesi tercih edilmiştir.
TCK 26 (Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/15-552 E. 2022/192 K.
Nitelikli mala zarar verme suçundan sanık ...'nin TCK’nın 152/1-c, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.10.2013 tarihli ve 1066-947 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 11.05.2016 tarih ve 10544-4770 sayı ile;
\"Sanık ...'nin sahibi olduğu inşaat firmasının katılanın arazisinin bitişiğindeki arsada inşaat çalışması yaparken, katılana ait arsada bulunan 3 adet dut ağacını kökünden keserek, mala zarar verme suçunu işlediği iddia edilen olayda;
Sanık ...'nin inşaatı yaptığı arazinin sahibinin katılandan izin aldığı, arazi malikinin onayına uygun olarak hareket ettiği anlaşılmakla, sanığın suç işleme kastı olmadığından beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,\" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 16.03.2017 tarih ve 417-76 sayı ile;
\"Yargıtay 15. Ceza Dairesi bozma kararında, sanığın inşaatı yaptığı arazi sahibinin katılandan izin aldığı, arazi malikinin onayına uygun olarak hareket ettiği şeklinde Mahkememiz kararının bozulmasına karar vermiş ise de; Mahkememizce duruşmada dinlenilen katılan ... beyanında olaydan hiç haberinin olmadığını, Hayri isimli şahsın kendisi ile görüşmediğini, Mahkememizce keşifte dinlenilen katılanın babası ... beyanında kimsenin ağaçların kesilmesi konusunda izin almadığını, torunu ... aracılığıyla da kimsenin kendisinden bu konuda izin almadığını belirttiği, yine keşifte dinlenilen ...n beyanında ağaçlar kesildikten bir buçuk ay sonra komşusunun gelerek ağaçların kesildiğini söylediğini, araba ile gittiklerinde ağaçların köklerinin greyder ile çıkarıldığını, tellerin kesildiğini, duvarların örüldüğünü gördüğünü tüm bu anlatılanlardan katılan ..., katılanın babası tanık Ali, katılanın kızı ...'ın herhangi bir şekilde sanığa veya arazinin sahibi olan kişiye veya herhangi bir kişiye ağacın kesilmesi konusunda izin vermediği kanaatine varılarak Mahkememizin 2012/1066 esas, 2013/947 karar ve 07.10.2013 tarihli kararı usul ve yasaya uygun olduğu,\" şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.10.2017 tarihli ve 26667 sayılı \"Bozma\" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 08.10.2019 tarih ve 6050-9567 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, katılana ait 3 adet dut ağacını kestiği iddia edilen somut olayda ilgilinin rızasının olup olmadığı ve bu bağlamda TCK’nın 26/2. maddesinde düzenlenen hukuka uygunluk nedeninin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de öncelikle bu konuda eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kolluk tarafından hazırlanan 08.10.2012 tarihli tahkikat evrakı ekinde yer alan tapu senedi fotokopilerine göre; ... ili, Merkez ilçesi, Baş Mahallesi, Çıkmaz Sokak Mevkisi, 81 pafta, 1383 Ada, 156, 157 ve 158 parsel sayılı arsa niteliğindeki taşınmazların katılan ... adına kayıtlı olduğu,
Kolluk tarafından düzenlenen olay yeri tespit tutanağının; \"08.10.2012 günü saat 13.00 sıralarında Ulaşlı Mah. 11526 Sokak ile 11527 Sokak kesişiminde bulunan arsaya müracaatçılar ile birlikte gidilmiş; bahse konu arsada üç adet ağaç kökü ve köklere ait olan ağaç köklerine ait kök parçaları söküldüğü yerin bir kısmı toprağa gömülü, bir kısmı da dışarıda gözle görülür şekilde tespit edilmiştir. Ayrıca arsa içerisinde 1 (Bir) adet kesilmiş dut ağacının kök kısmı çıkarılmış ve kenara atılmış olarak görülmüştür.\" şeklinde olduğu ve aynı tarihli olay yeri basit krokisine göre de birinci ağacın bahse konu binanın sol köşesine yakın bir yerden, ikinci ağacın bahse konu binanın ortasından, üçüncü ağacın ise bahse konu binanın sağ köşesine yakın bir yerden söküldüğü,
Sanık ... tarafından ibraz edilen ve ... Belediyesi İmar Müdürlüğü tarafından tanık ... ile Ali Yüce isimli şahsa hitaben düzenlenen 30.03.2011 tarihli imar durum kağıdında bahse konu bina ile bu binanın güneydoğusunda bulunan ihata duvarı arasında 3,5 metre mesafe olduğu,
Dosya içinde yer alan fotoğrafların incelenmesinde; üzerinde \"... İnş\" ibaresi bulunan 4 katlı binanın etrafında ihata duvarı bulunmadığı ve çevre düzenlemesinin yapılmadığı, birinci ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun bina duvarına ve binanın fotoğrafa göre sol köşesine yakın bir alanda; ikinci ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun binanın ortasında ve binaya bitişik vaziyette; üçüncü ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun ise bina duvarına ve binanın fotoğrafa göre sağ köşesine yakın bir alanda bulunduğu,
Sanık ... tarafından ... 1. Asliye Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen 11.04.2013 havale tarihli dilekçe içeriğinin; \"... ilinde inşaat işi ile iştigal etmekteyim. ... Merkez Başmahalle 1383 ada, 161 parsel sayılı yerin bir kısmı bize ait iken diğer kısmın sahibi olan ... ile kat karşılığı olmak üzere anlaşarak inşaat yapmaya karar verdik. İnşaat alanını inşaata başlamadan önce ..., Merkez, Adnan Menderes Bulvarı, Sefa Evler civarında faaliyet gösteren Likap kadastro ölçüm işi yapan şirkete resmî olarak ölçtürdük. İnşaat ve parsel alanımızı belirledik, buna ilişkin inşaat ruhsatımızı aldık. İnşaatımızı yapıp bitirdikten sonra çevre düzenlemesi sırasında inşaat alanımız yani bize ait parselin içinde bulunan 2 adet dut ağacının kime ait olduğunu ve bu ağaçları yıkmamız gerektiğini parseli aldığımız şahıs olan ... isimli kişiye söyledik. ... parsel sahiplerine söylediğini ve inşaat aşamasında dut ağaçlarının sökülebileceğini bize söyledi. Biz de çevre düzeni yaptığımız esnada bu dut ağaçları kepçe aracılığıyla parselimizin dışına sahibi olduğunu düşündüğümüz parsel içine itildi, bu ağaçlar parsel sahipleri tarafından bulundukları yerden kesilip parçalanmak suretiyle taşınmıştır. Bu işlemden takriben bir hafta veya on gün kadar sonra tanımadığımız üç bayan inşaat alanına gelerek dut ağaçlarının kendilerine ait olduğunu söyleyerek tarafıma ve aile efratlarıma türlü hakaretlerde bulundular. Ben bu dut ağaçlarının o kişilere ait olduğunu o aşamada öğrendim.
İddia konusu dut ağaçları bizim maliki olduğumuz 1383 ada, 161 nolu parsel içerisinde bulunmaktaydı, buna ilişkin parsel sahibi ... ve ağaçların yıkılma aşamasında inşaatta çalışan ve olay yerinde bulunan ... tanıktır hatta olay yerinde Mahkemenizce keşif yapılmak suretiyle bu dut ağaçlarının bulunduğu yer tespiti yapılabilir.
Biz ne inşaat aşamasında ne inşaat sonrasında inşaat alanımızın çevresinde bulunan hiçbir ağaç veya mala zarar vermedik. İnşaatla ilgili tüm ruhsat işlemlerimizin tamamı usulüne uygun olarak ... Belediyesinden alınmıştır. Hatta inşaat alanını ölçme işlemi yaptırdıktan sonra bizim parsel içerisinde bulunan 154 nolu parsele ait duvar bizim parsel içerisinde olması nedeniyle parsel sahibinin bilgisi dahilinde tarafımızdan yıkılarak yapılan ölçüm sonucu tespit edilen sınırdan yeniden gerekli duvarı yaptırılmış ve hiçbir şekilde zarar verilmemiştir.
İddia konusu suç kasten işlenebilen bir suçtur ve söz konusu olayda benim hiçbir şekilde suç işleme kastım bulunmamaktadır. Ben iyiniyetli olarak satın aldığım ve inşaat yaptığım alan içerisinde bulunan dut ağaçlarının sahibini hiç aramadan da satın aldığım yer içerisinde bulunduğu gerekçesiyle yıktırabilirdim, ancak bunu yapmayarak her ihtimale karşı parseli aldığım şahsa bu dut ağaçlarının olması muhtemel sahiplerini sordum, o da gerekli kişilere söylediğini beyan edince ben de yıktım...\" şeklinde olduğu,
Ziraat bilirkişisi tarafından düzenlenen 17.06.2013 tarihli raporda; katılan ...'e ait olup ... ili, Merkez ilçesi, Başmahalle Mahallesi, Çıkmaz Sokak mevkisinde bulunan taşınmazın arsa vasfında olduğunun, üzerinde portakal ağaçlarının bulunduğunun, doğusu ve güneyinde yol, kuzeyinde müstakil evler olduğunun, batısında ise sanık tarafından yapılmış olan apartmanın bulunduğunun, katılanın 2012 yılı Ekim ayında emniyete müracaat etmesi üzerine düzenlenen 08.10.2012 tarihli kroki ve olay yeri tespit tutanağı ile keşif tarihinde bahçe içerisinde görülen dut ağacı kökü üzerinde yapılan incelemeye göre kesilen dut ağaçlarının 70-80 yaşlarında olduğunun ve kuturuna bakılarak odun değerlerinin toplam 1.350 TL olduğunun belirtildiği, ayrıca söz konusu raporda yer alan fotoğrafa göre de bahse konu binanın çevresine ihata duvarı yapıldığı,
Kadastro bilirkişisi tarafından düzenlenen 18.06.2013 tarihli raporun;
\"Keşif sırasında yanımızda getirdiğimiz ölçü aletiyle, dava konusu ağaçların çıkarıldığı iddia edilen yerleri, zeminde ağaçların söküldüğü yerler belli olmadığı için davacının gösterdiği yerlerden ve 161 nolu parsel ile 158 nolu parsel arasındaki duvarı ölçtük.
Yaptığımız ölçümler ve arazide gözlemlerimiz sonucu;
Dava konusu ağaçların söküldüğü iddia edilen yerler 1383 ada, 158 nolu parsel içinde kalmaktadır. Dava konusu 158 parsel ile 161 nolu parsel arasında bulunan duvar ise iki parselin arasındaki sınırda olup herhangi bir tecavüzü söz konusu değildir.
Sonuç: Dava konusu, söküldüğü iddia edilen üç adet dut ağaçlarının yeri 1383 ada, 158 nolu parsel içerisinde kalmaktadır.
Krokide ağaçların çıkarıldığı iddia edilen yerler kırmızı renkle işaretlenerek, 1383 ada, 161 parselin 158 nolu parsele olan sınırında bulunan duvar ise mavi renkle çizilerek gösterilmiştir.\" şeklinde olduğu, ekinde yer alan krokiye göre ise inşaatın yapıldığı 161 numaralı parsele komşu parsellerin 154, 155 ve 158 numaralı parseller olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... kollukta; 81 pafta ve 1383 ada üzerinde bulunan 156, 157 ve 158 parsel numaralı taşınmazların kendisine ait olduğunu, yaklaşık iki ay kadar önce arsasının sınırında yer alan ağaçlarının ... İnşaat'ın müteahhidi olan sanık ... tarafından kendisine haber vermeden kesilip boş vaziyette bulunan arsasının içine atılmış olduğunu öğrenmesi üzerine söz konusu yere gittiğinde ağaçlarının kesildiğini ve köklerinin çıkarılmış olduğunu gördüğünü, ardından kesilen bu ağaçların parçalarını alarak ikametine götürdüğünü, sanık ...'ye ağaçlarını neden kestiğini sorduğunda \"Biz arsa sahibi ...'e söyledik, o da sökün atın dedi.\" şeklinde beyanda bulunduğunu, tanık ...'in kayınbiraderi olduğunu, bu kişiye olanları anlattığında kendisinin böyle bir şey söylemediğini belirttiğini, sanığın kesmiş olduğu üç adet dut ağacının yaklaşık 75 yaşında olduğunu, sanığın ilk olarak \"Anlaşalım ve zararınızı ödeyeyim.\" dediğini, daha sonra ise \"Git, kime şikâyet edersen et.\" diyerek zararını karşılamadığını, boş arsasında bulunan dikenli tellerin de sökülerek atıldığını, bu olayla ilgili olarak kızı olan tanık ...'in fotoğrafçı getirerek arsanın ve kesilmiş olan ağaçların parçalarının resimlerini çektirdiğini, bu resimleri kolluk görevlilerine teslim ettiğini, sanık ...'den şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; ağaçların kesilmesine ilişkin olarak tanık ...'ın kendisi ile hiç görüşmediğini, olaydan dolayı meydana gelen zarar miktarını bilmediğini, ancak hesap ettirip bildireceğini, şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Tanık ... kollukta; bahse konu boş arsanın kardeşinin eşi olan katılan ...'e ait olduğunu, bu taşınmazın yanına inşaat yapıldığını bildiğini, katılan ...'in arsasında bulunan ağaçları kesmek için hiç kimsenin kendisinden izin istemediğini, zaten söz konusu arsanın kendisine ait olmadığı,
Keşifte; ağaçların kesilmesi konusunda torunu olan tanık ... aracılığıyla kimsenin kendisinden izin almadığını, tanık ...'ın keşifte alınan beyanının doğru olmadığını,
Tanık ... keşifte; ismini sonradan öğrendiği ...'ün evde bulunduğu sırada gelerek ağaçların sınırda olduğunu, kesileceğini söylediğini, kendisinin de dedesinin evde olmadığını, çarşıda olduğunu, telefon numarasını da bilmediğini söylediğini, ancak ağaçların kesilmesi yönünde bir şey söylemediğini, tanık ...'ın keşifte alınan beyanının doğru olmadığını,
Tanık ... keşifte; ağaçların kesildiğini yaklaşık 1,5 ay sonra komşularından öğrendiklerini, amcasına durumu sorduğunda kendisine bu konuda bir şey söylenmediğini belirttiğini, olay yerine gittiğinde ağaç köklerinin greyder ile çıkarıldığını, bahçenin çevresini boydan boya kaplayan tellerin de kesilip yerine duvar örüldüğünü gördüğünü,
Tanık ... Mahkemede; bahse konu ağaçların müteahhitlik yapan sanığa sattığı arsa içinde olduğunu tespit ettiğini, bu ağaçların tanık ...'e ait olduğunu öğrenmesi üzerine de onunla görüşüp ağaçların kesilmesi gerektiğini söylediğini, tanık ...'in de \"Ağaçları sökün biz alırız.\" dediğini, bunun üzerine ağaçların sökülebileceğini sanığa ilettiğini,
Keşifte; tanık ...'e bahse konu dut ağaçlarını kesmesini söylediğini, ancak bu kişinin kendisine kesin bir şey söylemediğini, ardından tanığın evine gittiğini, evde olmadığını öğrenmesi üzerine de torununun yanına gittiğini, torununun da \"Abi sökün oraya yığın biz oradan alırız.\" dediğini,
Tanık ... Mahkemede; kendisinin duvar örme işi yaptığını, bahse konu binanın çevre düzenlemesini yaparken müteahhit sanığı çağırdıklarını, dut ağaçlarının duvar örülmesine engel olduğunu söylediklerini, sanığın da arsa sahibi ile görüştüğünü, kendilerine haber gelince de dut ağacını söktüklerini, arsa sahibini tanımadıklarını, dut ağacının kendi arsa sınırları içinde bulunduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... kollukta; ... İnşaat isimli firmanın sahibi olduğunu, yaklaşık 15 ay kadar önce Ulaşlı Mahallesi, 1383 ada, 161 parsel numaralı taşınmaz üzerinde bina yapmak için inşaata başladığını, 10.09.2012 tarihinde ... Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğüne söz konusu arsasının etrafına ihata duvarı çekmek için müracaat ettiğini, ardından da arsanın sınırları içerisinde ihata duvarı çektirdiğini, katılan ...'in kesildiğini iddia ettiği dut ağaçlarının inşaat yaptığı arsanın sınırları içerisinde kaldığını, bununla ilgili ... Kadastro Müdürlüğünden temin ettiği aplikasyon krokisini delil olarak ibraz ettiğini, ayrıca bahse konu ağaçların kendi sınırları içinde kaldığına ilişkin olarak sınır komşusu olan arsanın sahibi tanık ...'in oğluna inşaat yaptığı arsa sahibinin aracı ile haber gönderdiğini, kendilerine \"Ağaçları kesin bizim arsaya bırakın.\" şeklinde haber gelmesi üzerine de ağaçları keserek boş arsaya bıraktıklarını,
Mahkemede; tanık ... ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladıklarını, komşu taşınmazın maliklerini tanımadıkları için bu kişiden onlarla irtibata geçmesini istediklerini, onun da arsa sahibi ile görüştüğünü, arsa sahibinin ağaçları kendi taraflarına yıkabileceklerini söylediğini öğrenmesi üzerine de bu beyana istinaden ağaçları yıktıklarını,
Savunmuştur.
TCK’nın 151. maddesinin birinci fıkrasında; \"Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.\" şeklinde mala zarar verme suçunun temel şekli düzenlenmiş, aynı Kanun'un 152. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Anılan Kanun'un uyuşmazlık konusuyla ilgili 152. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ise suç tarihi itibarıyla;
“Mala zarar verme suçunun;
...
c) Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu hakkında,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.\" şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 65. maddesiyle birinci fıkradaki nitelikli hâllerin yaptırımının üst sınırı \"dört yıl\" olarak değiştirilmiştir.
Mala zarar verme suçunun konusu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz maldır. Suç, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yokedilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, seçimlik hareketli bir suçtur.
Kanuni düzenleme göz önüne alındığında mala zarar verme suçu genel kastla işlenebilen bir suç olup, suçun oluşması için failin belirli bir amaç ya da saikle (özel kast) hareket etmesine gerek yoktur.
Öte yandan Medeni Kanun'un 683. maddesinin birinci fıkrası;
\"Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.\",
684. maddesi;
\"Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.
Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.\",
685. maddesi;
\"Bir şeyin maliki, onun ürünlerinin de maliki olur.
Ürünler, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukukî ürünler ile bir şeyin özgülendiği amaca göre âdetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimlerdir.
Doğal ürünler asıl şeyden ayrılıncaya kadar onun bütünleyici parçasıdır.\"
718. maddesi;
\"Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar.
Bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.\" şeklinde düzenlenmiştir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (TMK m. 684/1.). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK m. 718.). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. \"Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez.\" (Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2019 tarihli ve 1854-1096 sayılı kararı.).
Bu aşamada, uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka uygunluk nedenleri üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK'nın esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak adlandırıldığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.
Hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus, fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. Ancak, bir olayda hukuka uygunluk sebebinin varlığı hâlinde, artık fiilin hukuka aykırılığından söz edilemeyecektir. Hukuka uygunluk sebepleri, fiilin ve dolayısıyla suçun hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaktadır.
TCK'da hukuka uygunluk sebepleri;
a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m. 24/1),
b- Meşru savunma (m. 25/1),
c- İlgilinin rızası (m. 26/2),
d- Hakkın kullanılması (m. 26/1),
Olarak kabul edilmiştir.
Sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden konumuzla ilgili olan \"ilgilinin rızası\" hükmünün açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
İlgilinin rızası, TCK'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, ..., 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. bası, ..., 2014, s. 269 vd.).
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... ilinde faaliyet gösteren ... isimli inşaat firmasının sahibi olan sanık ...'nin ... ili, Merkez ilçesi, Ulaşlı Mahallesi, 1383 ada, 161 parsel numaralı taşınmaz üzerinde bina yapmak için inşaata başladığı sırada komşu parselde bulunan ve katılana ait olan yaklaşık 75 yaşındaki 3 adet dut ağacını katılandan izin almadan kesmek suretiyle nitelikli mala zarar verme suçunu işlediği iddia ve kabul edilen somut olayda;
Katılan ...'in kızı olan tanık ... tarafından çektirilen fotoğraflar incelendiğinde o tarih itibarıyla üzerinde \"... İnş\" ibaresi bulunan 4 katlı binanın etrafında ihata duvarı bulunmadığı ve çevre düzenlemesinin yapılmadığı, fotoğraflarda birinci ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun bina duvarına ve binanın fotoğrafa göre sol köşesine yakın bir alanda; ikinci ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun binanın ortasında ve binaya bitişik vaziyette; üçüncü ağacın söküldüğü yer olarak değerlendirilen çukurun ise bina duvarına ve binanın fotoğrafa göre sağ köşesine yakın bir alanda bulunduğu, kolluk tarafından düzenlenen olay yeri basit krokisinin de bu fotoğraflar ile uyumlu olduğu, kadastro bilirkişisi tarafından düzenlenen 18.06.2013 tarihli raporda suça konu üç adet dut ağacının katılana ait 158 parsel numaralı taşınmaz içinde kaldığı belirtilmiş ise de aynı raporda \"...dava konusu ağaçların çıkarıldığı iddia edilen yerleri, zeminde ağaçların söküldüğü yerler belli olmadığı için davacının gösterdiği yerlerden\" ölçüm yapıldığının belirtildiği, ekinde yer alan krokide inşaatın yapıldığı 161 numaralı parsele komşu parsellerin 154, 155 ve 158 numaralı parseller olmasına karşın sökülen 3 adet dut ağacının dosya kapsamında bulunan fotoğraflar üzerinden yapılan tespit ve kolluk tarafından düzenlenen olay yeri basit krokisi ile çelişecek şekilde sadece 158 numaralı parsel sınırı içinde gösterildiği, sanık ...'nin aşamalarda bahse konu ağaçların inşaat yapılan 161 parsel numaralı taşınmaz içinde kaldığına yönelik savunmada bulunduğu, ... Belediyesi İmar Müdürlüğü tarafından tanık ... ile ... isimli şahsa hitaben düzenlenen 30.03.2011 tarihli imar durum kağıdında bahse konu bina ile bu binanın güneydoğusunda bulunan ihata duvarı arasında 3,5 metre mesafe olduğu, ziraat ve kadastro bilirkişileri tarafından düzenlenen raporlara göre de keşif sırasında mevcut bulunan bahse konu ihata duvarının katılanın parseline tecavüzünün bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, dosya kapsamında yer alan fotoğraflar ve kolluk tarafından düzenlenen olay yeri basit krokisi de göz önünde bulundurulmak suretiyle söz konusu ağaçların söküldükleri yerlerin hangi parsel sayılı taşınmaz veya taşınmazlar içinde bulunduğuna ilişkin kadastro bilirkişisinden yeniden rapor alınarak bu husus tespit edilmeye çalışılıp, olay tarihi itibarıyla 154, 155 ve 161 parsel numaralı taşınmazların kime veya kimlere ait olduğu araştırılıp taşınmaz üzerinde bulunan bütünleyici parça niteliğindeki ağacın taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyet hakkına konu olamayacağı da dikkate alınarak sonucuna göre TCK’nın 26/2. maddesinde düzenlenen hukuka uygunluk nedeninin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.03.2017 tarihli ve 417-76 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.03.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi. (¤¤)
Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2017/968 E. 2021/3117 K.
Çocuk Düşürtme Suçu
Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle başvurunun muhtevası ve inceleme tarihine kadar getirilen kanuni düzenlemeler nazara alınarak dosya tetkik edildi, gereği görüşüldü:
Suç tarihinde on yedi yaşı içerisinde bulunan ve 19.07.1996 doğumlu mağdurenin, 2013 yılı Mart ayında erkek arkadaşı sanık ...’le rızaen girdiği cinsel ilişki sonucunda hamile kalmasını müteakip 30.04.2013 günü kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan diğer sanık ...’in muayenehanesine Yasin’le birlikte giderek hamileliğini sonlandırmak istediğini beyan etmesi üzerine hazırlanan rahim tahliyesi izin belgesini imzalamasından sonra söz konusu işlemin yapıldığı iddia ve kabul edilen olayda;
5237 sayılı TCK’nın 99/1. maddesinde düzenlenen çocuk düşürtme suçunda rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişinin cezalandırılacağı belirtildikten sonra ikinci fıkrada tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde ve rızaya dayalı olsa bile gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunun düşürtülmesi suç olarak kabul edilmiştir.
Bu konuyla ilgili 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 5/1. maddesinde gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliyesinin yapılacağı, 6. maddesinde rahim tahliyesi işlemi için on sekiz yaşından büyüklerde hamile kadının izni, bu yaştan küçüklerde ise hamile küçüğün rızasıyla birlikte velisinin izni ve rahim tahliyesi yapılacak kişinin resmi nikahlı evli olması halinde ise eşinin rızasının gerektiği ancak izin alma durumunun zamana ihtiyaç gösterdiği ve derhal müdahale edilmediği takdirde hamile kadının hayatı veya hayati organlarından birisinin tehdit altında olduğu acil hallerde izin alınmasının şart olmadığı belirtilmiştir.
Rahim tahliyesini düzenleyen 2827 sayılı Kanunla getirilen düzenlemelere aykırı hareket edilmesi halinde uygulanacak cezai yaptırımlar, Kanunun 7 ve 8. maddelerinde düzenlenmiştir. Yaşı küçük hamilelik durumunda küçüğün rızasıyla birlikte veli izninin alınmaması hali söz konusu kanunda herhangi bir cezai müeyyideye bağlanmamış ve bu konuda TCK'na atıfta yapılmamıştır.
Türk Ceza Kanununun 99. maddesinde yer alan çocuk düşürtme suçu, kişilere karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlenip, mağduru hamileliği rıza dışı sona erdirilen kadındır. Mağdurun hukuken geçerli bir rızasının bulunması halinde müsnet suç kanuni unsurları
itibarıyla oluşmayacaktır. Hamileliği sona erdirilen kadının çocuk düşürtme eylemine rıza gösterip göstermediği ve şayet rıza göstermişse bu rızanın hukuken geçerli olup olmadığı takdir edilirken 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 10-16 maddeleri, özel kanun niteliğindeki 2827 sayılı Kanunun ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. TCK’nun 103/1. maddesinde yer alan çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin düzenlemeye göre on beş yaşını tamamlamış olup fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı gerçekleştirilen cinsel davranışlar suç kabul edilmesine göre on beş yaşından büyük ayırt etme gücü gelişmiş çocukların rızası hukuken geçerli kabul edilmiştir. Gebe kadının rızasının yeterli olduğu ve diğer kişilerin izninin alınmamasının ceza kanunu anlamında bir sorumluluğa yol açmayacağı öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir (Dilek Özge Erdem-Çocuk Düşürtme Düzenlemesi, ... Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı 65 (4) 2016 sayfa 1664). Gebeliği sürdürüp sürdürmeme konusundaki rıza açıklama hakkı, kişiye sıkı surette bağlı bir haktır ve gebeliği sona erdirme olayının anlamını ve kapsamını algılayabilecek anlama yeteneğine sahip olmak rıza açıklayabilmek için yeterlidir; reşit olmak aranmaz (Serap Keskin Kiziroğlu-TCK’da Çocuk Düşürme, Düşürtme ve Kısırlaştırma Suçları, ... Centel’e Armağan, 174. Sayfa).
Gebeliği sonlandırma fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş on beş yaşından büyük reşit olmayan çocukların göstereceği rızanın hukuken geçerli olduğu ve TCK’nın 26/2. maddesi kapsamında sanığın cezai sorumluluğunu ortadan kaldırdığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek TCK’nun 99/1. maddesindeki suç açısından değerlendirme yapıldığında on beş yaşını bitirip, herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunmayan hamile kadının çocuk düşürtme işlemine gösterdiği rıza hukuken geçerlidir. 2827 sayılı Kanunun 6/1. maddesine göre veli izninin ayrıca alınmaması suçun oluşmasında etkili olmadığı nazara alındığında, her ne kadar sanıklardan Yasin’in azmettirmesi sonucunda diğer sanık ...’in 30.04.2013 günü muayenehanesine gelen on yedi yaşındaki mağdurenin, hamileliğini sonlandırılmasını talep etmesi üzerine 2827 sayılı Kanunun 6/1. maddesi uyarınca velisinin iznini alması gerektiği halde bunu yapmaksızın hamileliği sonlandırdığından bahisle her iki sanığın üzerlerine atılı suçu işledikleri iddia edilmiş ise de mağdurenin aşamalardaki kısmen çelişkili ifadeleri, aksi kanıtlanamayan sanık savunmaları ile bunu doğrular nitelikteki tanık beyanı ve tüm dosya kapsamına göre, olay tarihinde on yedi yaşı içerisinde bulunup, herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunmayan mağdurenin hukuken geçerli rızasına istinaden söz konusu işlemi gerçekleştiren sanık ... ile Yasin’in üzerlerine atılı suçun kanuni unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilerek beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık ... müdafisi ile sanık ...’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/668 E. 2020/141 K.
Sanık ... hakkında cinsel taciz suçundan TCK’nın 105/1, 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin (Kapatılan) Balıkesir 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2013 tarihli ve 489-892 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 06.10.2015 tarih ve 4447-8943 sayı ile;
“...Mağdureye sanığın cep telefonundan 10.11.2012 tarihinde gönderilen ve mağdurenin savcılık ifadesi sırasında tespiti yapılan altı adet kısa mesajın cinsel içeriği bulunmaması nedeniyle cinsel taciz suçu oluşmadığı gibi söz konusu mesajlara mağdure tarafından karşılık verildiğinin mesaj içeriklerinden anlaşılması karşısında TCK'nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun da oluşmayacağı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Balıkesir 4. Asliye Ceza Mahkemesince 17.12.2015 tarih ve 823-786 sayı ile;
"Kapatılan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/498 esas ve 2013/892 sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaati ile mahkememiz direnme kararı vermiştir. Çünkü, Yargıtay bozma kararı öncesi hakkında aynı suçtan mahkûmiyet kararı verilen ... .... tarafından katılanın cep telefonu numarasının sanığa verilerek numara sahibinin dul olduğu ve uygun olabileceğinin söylenmesi üzerine sanığın katılana 7 ayrı mesaj gönderdiği, bu mesajlarda 'Selam', 'Ben de bilmiyorum seni senin noyu kim atıyor sokaklara', 'Üst üste iki gün numaranı bulunca tanımak istedim', 'Aleyküm selam', 'Düşmanın var mıydı hiç?' , 'Cevap vermeyecek misin?' şeklinde ifadeler olduğu, TİB yazı cevabına göre 7. mesajda ne yazılı olduğu hususunun savcılık aşamasında zapta geçirilmediği, her ne kadar TİB yazı cevabında arama kaydına ilişkin bulgu yok ise de, sanığın katılanı aradığını, katılanın rahatsız olması sebebiyle aralarında tartışma geçtiğini ve bir daha rahatsız etmemesini istediğini, ama sanığın o gün içerisinde 7 ayrı mesaj gönderdiğini belirttiği, TCK 'nın 105. maddesinin gerekçesinde 'Cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesinden ibarettir' biçiminde tanımlandığı, sanığın arkadaşı tarafından yönlendirilerek dul olduğunu bildiği katılana karşı önce tanışma isteğini belirten mesaj gönderdikten sonra katılanın rahatsız olduğunu ve birçok kişi tarafından rahatsız edildiğini belirtmesine rağmen ısrarlı bir şekilde 7 ayrı mesajla benzer mesajlar göndermesi karşısında sanığın cinsel taciz suçunun oluştuğu kanaatine varılmış, bu sebeple aynı kararda direnilmiş ve sanığın TCK'nın 105/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına, TCK'nın 58/3. maddesi gereğince cezasının hapis cezası olarak tercih edilmesine karar vermek gerekmiştir. Öte yandan katılanın sanığa mesajlarla cevap vermesinin sanığın suçunun oluşmasını engellemediği kanaatine varılmıştır. Çünkü TİB yazı cevabından da görüldüğü gibi o dönemde de çeşitli kişiler tarafından sürekli rahatsız edilen katılanın ilk mesajdan sonra mesajı çekenin kim olduğunu sormasının normal olduğu, zaten sanığın mesajları ve özellikle 'Cevap vermeyecek misin?' şeklindeki mesaj dikkate alındığında katılanın zaten bu eylemden rahatsız olduğunun açıkça belli olduğu, buna rağmen sanığın aynı gün tekrar saat 17.41'de tekrar mesaj gönderdiği görülmüştür." gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2016 tarihli ve 67347 sayılı "Onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 440-1700 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 13.04.2017 tarih ve 361-2070 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık Gülten Yaman hakkında hakaret suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, tehdit suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz edilmeksin, inceleme dışı sanık ... .... hakkında cinsel taciz suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise süresinde temyiz edilmediğinden kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında cinsel taciz suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılacaktır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı cinsel taciz suçunun unsurları itibarıyla sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan mağdure ...’in olay tarihinde boşanmış ve 37 yaş içerisinde olduğu,
Sanık ...’in olay tarihinde boşanmış ve 34 yaş içerisinde olduğu,
01.11.2013 tarihinde Yerel Mahkemeye gönderilen TİB kayıtlarına göre; katılan mağdure ...’in cep telefonuna 10.11.2012 tarihinde sanık ...'in kullandığı …….. numaralı telefondan sırasıyla saat 12.35, 12.38, 12.40, 12.43, 12.45, 13.04 ve 17.41’de 7 adet mesaj atıldığı,
Katılan mağdure ..., 12.11.2012 tarihinde Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığınca verdiği dilekçede; kısa bir süredir Balıkesir ilinde yaşadığını, 09.11.2012 tarihinde telefonunda kayıtlı olmayan 537xxxxx65 numaralı telefondan çağrı aldığını, telefonla arama yaptığında konuştuğu kişinin telefon numarasını yerde bulduğunu söylediğini, kendisinin ise bir daha aranması hâlinde savcılığa şikâyette bulunacağını belirterek telefonu kapattığını, 10.11.2012 tarihinde ise 543xxxxx94 numaralı telefondan mesaj geldiğini, mesaj gönderen kişinin, telefon numarasını iki gün üst üste yerde bir kâğıtta bulması üzerine tanışmak için aradığını söylediğini, eski eşi ve onun karısı dışında husumetli olduğu bir kişinin olmadığını, numarasının kim tarafından ve nasıl elde edildiğini bilmediğini ifade ettiği,
Kolluk görevlilerince 31.01.2013 tarihinde düzenlenen tutanağa göre; mesaj gönderilen hattın sahibi sanık ...’in Balıkesir’de ikamet ettiği, ağaç kaplama işiyle uğraştığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Savcılıkta; 09.11.2012 tarihinde saat 02.00’da …….. numaralı telefondan çağrı geldiğini sabah saat 11.00’da aynı numaradan tekrar arama yapıldığını, bu numarayı telefonla aradığında inceleme dışı sanık ...’in yolda yürürken yerde yazılı bir kağıtta bulunan telefon numarasını merak ederek aramasıyla kendisine ulaştığını belirttiğini, inceleme dışı sanık ...’e savcılığa şikâyette bulunacağını söyleyerek telefonu kapattığını, daha sonra 10.11.2012 tarihinde …….. numaralı telefondan sanık ...’in aradığını, telefon numarasının yazılı olduğu kağıtları iki gün üst üste yerde bulması sebebiyle arayıp tanışmak istediğini belirttiğini, telefonun gelen mesajlar bölümünde kayıtlı olan mesajların içeriğinde; saat 12.35’te “Selam”, 12.38’de “Ben de bilmiyorum, senin noyu kim atıyor sokaklara”, 12.40’da “Üst üste iki gün numaranı bulunca tanımak istedim.” 12.43’te “Aleyküm selam”, 12.45’te “Düşmanın var mıydı hiç”, 13.04’te “Cevap vermeyecek misin” ifadelerinin yer aldığı,
Mahkemede; …….. numaralı telefon numarasından atılan mesaj üzerine mesaj atanın kim olduğunu öğrenmek istediğini, sanık ...’i kesinlikle telefonla aramadığını, sanıkla konuşmadığını, savcılığa şikâyet edeceğini mesaj atarak bildirdiğini,
İnceleme dışı sanık ... .... 31.01.2013 tarihinde Kollukta; kendisinin kimseyi arayıp hakaret etmediğini, sanık ...’in köylüsü olduğunu, sanık ...’in katılan mağdure ....’yi tanıyıp tanımadığını veya telefonla arayıp aramadığını bilmediğini,
Mahkemede; olay günü iş yerinden saat 02.00’de çıkıp eve geldiğini, kapının önünde, üzerinde telefon numarası yazılı bir kâğıt bulduğunu, ertesi gün bu numarayı aradığını, katılan mağdurenin arama nedeniyle rahatsız olduğunu, kendisinin bu şekilde sürekli arandığını söylediğini, tekrar bu numarayı aramadığını ancak numarayı arkadaşı olan verdiğini, telefon numarasını sanık ...’e verirken numarayı kapının önünde bulduğu veya katılan mağdurenin bekâr olduğu gibi şeyler söylemediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... 11.03.2013 tarihinde Kollukta; köylüsü olan inceleme dışı sanık ...’in 3-4 ay önce katılan mağdureyle görüştüğünü, dul olduğunu, kendisine uygun olabileceğini söyleyerek katılan mağdurenin telefon numarasını verdiğini, bunun üzerine katılan mağdureyi telefonla aradığını, katılan mağdurenin telefon numarasını nerede bulduğunu sorması üzerine inceleme dışı sanık ...’in tembihlediği şekilde yerde yazılı bir kağıtta bulduğunu söylediğini, katılan mağdurenin bu şekilde kendisini birçok kişinin telefonla aradığını belirttiğini, aralarında böyle bir tartışma geçtiğini, katılan mağdurenin savcılığa şikâyet edeceğini söylediğini, aynı gün içerisinde tekrar aradığında katılan mağdurenin telefonu açmadığını ancak kendisini rahatsız etmemesini isteyen bir mesaj gönderdiğini, katılan mağdureye ayrıca ifadesinde tespit edilen mesajları gönderdiğini, katılan mağdurenin zor durumda olduğunu anladığında telefon numarasını silerek tekrar aramadığını,
Mahkemede; katılan mağdurenin telefon numarasını inceleme dışı sanık ...’den aldığını, ...’in telefon numarasının sahibinin Balıkesir'li ve bekâr olduğunu, kendisi için uygun olabileceğini söylediğini, kendisi de bekâr olduğu için aldığı telefon numarasını aradığını, katılan mağdurenin telefonu açmadığını, daha sonra katılan mağdurenin kendisini aradığını, katılan mağdureye onunla arkadaş olmak istediğini ifade ettiğini, katılan mağdurenin müsait olmadığını söylediğini, ertesi gün bir kez daha aradığını, katılan mağdurenin, telefon numarasını nereden bulduğunu sorduğunu, ona sokakta bulduğunu söylediğini, katılan mağdurenin kendisini birçok kişinin bu şekilde aradığını belirttiğini, aralarında bir tartışma geçtiğini, ilk görüşmede rahatsız olduğunu belirtmesi nedeniyle katılan mağdureyi bir daha aramadığını,
Savunmuştur.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz" şeklindeki düzenleme yer almaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; "tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme" şeklinde tanımlanmıştır.
Madde gerekçesinde, "Cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi" şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.
Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nın 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.
Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Cinsel yönden rahatsız edici söz, yazı, işaret veya her hangi bir davranışla işlenmesi mümkün olduğu için serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 2014/669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir.
Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, failin sarf ettiği söz ve davranışların niteliği, gerçekleşme biçimi, tarafların konumları, aralarındaki ilişki ile eylemin gerçekleştiği tüm koşullar birlikte değerlendirilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya nazikane beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bunlar bazen toplumun temelini oluşturan ailenin kurulmasına veya saygın bir arkadaşlığın oluşmasına da vesile olan, insani ilişkiler bağlamında gerçekleştirilen, cinsel özgürlüğü ihlal amacı taşımayan ve esasen buna elverişli de olmayan davranışlardır. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkanı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın katılan mağdurenin telefon numarasını inceleme dışı sanık ...'den aldığı, arkadaşlık kurmak amacıyla 10.11.2012 tarihinde saat 12.35'te "Selam.", 12.38'de "Ben de bilmiyorum, senin noyu kim atıyor sokaklara.", 12.40'da "Üst üste iki gün numaranı bulunca tanımak istedim.", 12.43'te "Aleyküm selam.", 12.45'te "Düşmanın var mıydı hiç?", 13.04'te "Cevap vermeyecek misin?" şeklinde yaklaşık yarım saatlik süre içinde 6 adet mesaj gönderdiği, saat 17.41'de attığı mesajın içeriğinin tespit edilemediği, katılan mağdurenin 12.11.2012 tarihinde savcılığa giderek şikâyetçi olduğu olayda;
Sanığın katılan mağdureye gönderdiği mesajlarda cinselliğine yönelik rahatsız edici bir sözün sarf edilememesi ve süresi, içeriklerinden ilk 4 mesajın karşılıklı olduğunun anlaşılması, tarafların konumları, sanığın arkadaşlık kurma isteğini başka bir kaba veya rahatsız edici davranışla gerçekleştirdiğine ilişkin iddia veya kanıtın bulunmaması, tanışma ve arkadaşlık isteği mağdure tarafından kabul edilmeyen sanığın girişimine hemen son vermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığa atılı cinsel taciz suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığa atılı cinsel taciz suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1-Balıkesir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.12.2015 tarihli ve 823-786 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı cinsel taciz suçunun unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi